Arf Sabiti

“Yaşlılar tecrübeli çocuklardır, çocuklar ise yaşlanmaya zorlanan tecrübesizler.”

İzmir Devlet Tiyatrosu’nda hâlihazırda oynamaya devam eden “Arf Sabiti” oyunundan -Cahit Arf ile Bernhard Riemann arasında geçen yaşlılık üzerine bir diyalogtan- yukarıdaki replik. Oyun; ünlü matematikçi Cahit Arf’ın hayatını biyografik bir biçimde, içinde bulunduğu toplumsal ve düşünsel sorunlarla, mesleği ve vatan sevgisi arasında kalarak sürdürdüğü mücadele ile anlatıyor. Oyunda geçen bir repliğe göre Cahit, “fetheden, cihat eden” anlamına gelmekte. Oyun boyunca benim anladığımsa Cahit Arf’ın cihadının onu kesin gerçeğe götüren bilim yolunda yaptığı cihat ve bunun uğruna verdiği mücadele olmasıydı. Feraye Şahin tarafından yazılan oyunun rejisörlüğünü M.Sadık Yağcı üstleniyor. Oyunda baş karakter Cahit Arf’ı Yusuf Köksal canlandırırken kendisine Bernhard Riemann karakteri ile Serkan Kunter ve diğer yardımcı oyuncular eşlik ediyor. Oyunun dekor tasarımı Emre Satı’ya, kostüm tasarımı Ebru Çulpan’a ve müzikleri ise Tarkan Erkan’a ait.

Oyun boyunca oldukça basit bir dekor eşlik ediyor bize. Bir bilim insanın çalışma odası: Bir berjer, birkaç sıra, kara tahta ve bolca kitap ön planda. Oyun ilerledikçe bu basit dekora sahnenin arkasını boydan boya kaplayan siyah bir tül perde eşlik ediyor. Bu tül perde oyun boyunca geriye dönüş sahnelerinde geçmişteki karakterlere ulaşma görevini üstlenecek.

Oyun müzikleri çoğunlukla sözsüz melodilere dayanmakta. Yanılmıyorsam kulağıma bu şekilde aranje edilmiş üç ya da dört farklı müzik geldi. İçlerinden biri oyunun ana müziği olan ve erkek bir vokalin verdiği seslerden oluşan hüzünlü bir parçaydı. Diğer ikisi geriye dönüş sahnelerinde kullanılan daha geleneksel bir tarzla ve enstrümanlarla oluşturulmuş dönemin önemli politik ve siyasi olayların gösterilmesi sırasında kullanılan parçalardı. Bir de Henrimann ile konuşmaların tartışma noktasına vardığı sırada kullanılan yine sözsüz bir gerilim müziği vardı. Bu müziklere ayrı ayrı baktığımızda her biri kendi sahnesi içindeki amaçlarına ulaşmada başarılıydı. Değinmek istediğim nokta şu ki bu dört müzik, kendi arasında bir harmoni içinde değildi. Hepsi aynı oyunun farklı sahneleri için değil de çok farklı oyunların başka başka sahneleri için hazırlanmış gibiydi. Dört müziğin de dokuları oldukça farklıydı, biri tamamıyla klasik biri tamamıyla geleneksel müzik tarzını andırıyor; aralarında hem tarz hem kullanılan enstrüman hem de tüm hikâye ile ilinti anlamında bir bütünlük hissettirmiyordu. Kulağımda gerçekten kalan ve tüm oyunu benim için özetleyen müzik, ana müzik olarak kullanılan parçaydı. Müziklerin özellikle bir tiyatro oyunu için kullanılan müziklerin anlatılan hikâye ile uyuşup uyuşmamasının, birbirleri arasındaki tarz ve doku anlamındaki uyumlarının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Hem sahnedeki oyuncuyu, dolaylı olarak da seyirciyi sahnenin getirmiş olduğu duygulanıma en çok yaklaştıran araçlardan biri olarak…

Oyun boyunca zaman kavramı ikiye bölünmüş durumda denebilir: İlk kısım, Cahit Arf’ın torununun ve kardeşinin kendisini ameliyat olması için hastaneye götürmeye zorladığı şimdiki zaman ve aynı zaman dilimi içerisinde yalnız kaldığı anlarda hayalinde 1820’li yıllarda yaşamış matematikçi Bernhard Riemann ile konuşmasından oluşuyor. İkinci kısımsa bu konuşmalar esnasında Cahit Arf’ın hayatı üzerinden geriye dönüş sahneleri ile geçmişe gidilmesinden oluşuyor. Çocukluğundan akademik hayatına, birçok karakter geçmiş perdesi aracılığıyla sahneye dahil oluyor. Bu noktada Cahit Arf karakterine hayat veren Yusuf Köksal’a değinmeden geçemeyeceğim. Kendisi geri dönüş sahnelerinin gerektirdiği karakter bazındaki değişiklikleri büyük bir ustalıkla yerine getiriyor. Yeri geliyor üniversite rektörüne kafa tutan idealist bir öğretmen, yeri geliyor bahçedeki kömürlükten korkan ufak bir çocuk oluyor. Bunları herhangi bir kostüm veya makyaj değişimi olmaksızın sadece oyunculuğu ile yapıyor. Sesine, postürüne, duygulanımlara o kadar hakim ki oyunun çok büyük bir kısmını gözlerim dolu dolu izlediğimi hatırlıyorum. “Oynamıyor, yaşıyor.” denir ya klişe bir tabir olarak… Gerçekten de öyle. Bazı oyuncuların çok farklı bir sahne sempatisi olduğunu düşünüyorum. Onlar sahneye girdiği an “Aa bizden biri geldi.” duygusunu hissettirir seyirciye; o denli samimi, içten ve sıcaktırlar. Senelerin getirdiği tecrübe ve bu sempatinin birleşmesini tam olarak Yusuf Köksal’ı Cahit Arf rolüyle izlerken hissettiklerim olarak tanımlayabilirim. Oyun boyunca Cahit Arf’a eşlik eden çok fazla karakter vardı. Geçmiş perdesinden gelen karakterler sayıları çok olmalarına hatta bazı rolleri aynı oyuncuların oynamasına rağmen oldukça detaylı ve doyurucu bir şekilde işlenmişti. Bu yüzden oyunculuklar konusunda gerçekten hayran kalarak izlediğim bir oyundu diyebilirim. Bernhard Riemann karakteriyse oyun boyunca Cahit Arf’ın aslında ölmeden önce kendini bir iç hesaplaşma yolu ile sorguladığı hayali bir karakterdir. Nitekim oyun boyunca, Bernhard Riemann, Cahit Arf’a ne zaman çalışmamız gerek dese ülke ile alakalı bir sorun ortaya çıkmakta ve bu durum Arf’in çalışmalarını engellemektedir. Arf’ın Reimann ile çatışması boyunca ülkemizin toplumsal, düşünsel ve akademik sorunlarına -üniversite eğitiminin amacı, beyin göçü gibi- çok güzel bir şekilde değiniliyor. Savaştan çıkmış yorgun bir ülkede idealist, vatanına fayda sağlamak isteyen bir bilimcinin mücadelesini izlemek bu tartışmalarla daha da bir anlamlanıyor.

Oyun boyunca sevmediğim tek yer, geri dönüş sahnelerindeki sinevizyon kısmı oldu. Tüm oyun boyunca toplamda 10 dakikayı bulan parçalar hâlinde projeksiyondan videolar izledik. Geçmiş perdesinin kurulduğu alan, dar bir alandı. Geriye dönüş sahneleri birçok dekor, aksesuar getirdiği düşünülerek belki böyle bir sinevizyon işine girişilmiş olabilir. Ama tamamen kişisel bir görüş olarak videoların oyundaki bütünsel eylem akışını bozduğu kanaatindeyim. Hem hikâye hem oyunculuklar anlamında iki farklı dünya arasında gidip gelmiş gibi hissettim. Aynı karakteri tiyatro sahnesinde ve bir projeksiyon ekranında izlemenin kesinlikle aynı olabileceğini düşünmüyorum. Oyundaki belirsiz zaman kavramı geçmiş perdesi üzerinden gayet iyi bir şekilde kurgulanmış. Bu gibi geri dönüş sahnelerinin de video izlemek yerine oyun boyunca canlı olarak orada oynanmasını bir seyirci olarak daha çok tercih ederdim diyebilirim.

Hicran Erol