Bu Bir Hayal Etme Sanatı – Trom

Tüm dünyada yayılan Covid-19 virüsü nedeniyle birçok şey gibi tiyatrolar da kapılarını bir süreliğine kapattı. Bu süre içinde pek çok tiyatro, online ortamlardan oyunlarını izleyicileriyle buluşturmak gibi müthiş bir şeye imza attılar. Ben de yayın hayatına yeni başlayan tiyatrolar.tv’den geçtiğimiz günlerde Trom oyununu izledim. Trom benim online olarak izlediğim ilk tiyatro oyunu oldu.

Nedir bu Trom?

Trom, Fransız yazar Roland Topor’un “Masanın Altında”  (L’Hiver sous la Table) isimli oyunundan hareketle yazılmış bir oyun. Oyunun yazarlığını ve oyunculuğunu Hakan Emre Ünal, yönetmenliğini ise Ayşe Senem Donatan üstleniyor. Seyyar Sahne tarafından sahnelenen oyun, tek perde ve 90 dakika.

Oyun, Hakan Emre Ünal’ın kendini tanıtmasıyla başlıyor ve bu da benim için bir ilk oluyor çünkü daha önce hiçbir oyunda oyuncunun böyle bir açılış yaptığına şahit olmuyorum. Trom’un akışında aslında iki farklı hikâye izliyoruz. İlk hikâye Roland Topor’un “Masanın Altında” isimli oyununu takip ederken ikinci hikâye Hakan Emre Ünal’ın hayatına, tiyatro yolculuğuna ve Trom’un yaratım aşamalarına değiniyor. Oyun ilerleyişte birçok defa dursa da bu sizi hiç rahatsız etmiyor hatta aksine bundan keyif alıyorsunuz. Açıkçası oyunun en çok bu yanını seviyorum. Klasik anlatı biçiminin dışına çıkılmış olması çok hoşuma gidiyor.

Trom, bir göç hikâyesi gibi başlasa da öyle devam etmiyor. En azından üzerinde sıkı sıkıya durduğu ana başlık bu olmuyor. Daha çok bireyin iç dünyasına olan yolculuğuna uzanan “grotesk” diye tanımlayabileceğimiz bir oyun olarak noktalanıyor.

Trom’da, kahramanımız Dragomir bir ayakkabı tamircisidir ve her şey yaşadığı köyden Paris’e göç etmesiyle başlar. Yanına anılarını da koyduğu bavulunu alarak şehre taşınır ve çevirmenlik yaparak kıt kanaat geçinen Florence’in masasının altını kiralayıp orada yaşamaya başlar. O andan itibaren Dragomir’in, ev sahibi Florence’e duyduğu sevgiyi, geride bıraktığı insanlara olan özlemini ve kendi iç dünyasını o masanın altına sığabilir olmaya inandırmak isteyen biri oluşunu izleriz.

Trom, “Benim anlatmak istediğim mesele bu!” diye bağıran bir oyun değil. Bittiği zaman sizde sessiz bir tebessüm bırakıyor. Tam da adına yakışır bir şekilde çünkü öğreniyoruz ki Trom, “sessiz bir tebessüm” anlamına geliyor.

Oyun tek kişilik olmasına rağmen sahnede kalabalık bir ekip varmış hissini hiç kaybettirmiyor. Köydeki herkesle tek tek tanışıyoruz, aynı beden üzerinde farklı insanları hiç sırıtmadan izliyoruz. Bazen sahnede kalabalık bir ekip dans bile ediyor. Hakan Emre Ünal tek kişilik performansın altından hakkıyla kalkıyor. Bu noktada gözüme batan tek şey sanki sahnede farklı bir bedende Nezaket Erden izliyor gibi oluyorum. Trom ve Dirmit’in yapı ve oyunculuk itibarıyla birbirinden etkilenen iki oyun olduğu çok belli.

Oyunun sabit hiçbir dekoru yok. Hakan Emre Ünal, birkaç nesne ile hem dekoru hem de kostümü pratik bir şekilde hâllediyor ve sizi hayal gücünüzü kullanmaya davet ediyor. Kasvetli ve kalabalık şehri, daracık banyoyu, dağınıklığı ve düzeni gözlerinizin önüne getirmenizi istiyor. Ünal’ın daha önce yönettiği Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit ve Tırnak İçinde Hizmetçiler’de de dekor seçimi bu yöndeydi. Trom’daki bu sade ve pratik dekor insanı tatmin etmeye yetiyor.

Evde tiyatro oyunu izlemek biraz buruk bir tecrübe oldu benim için. Seyircilerin tepkilerine bire bir şahit olmayı, sahnede gerçekleşen ani bir şeye heyecanlanmayı ve oyun sonunda oyuncuları ayakta alkışlamayı çok sevdiğimi ve çok özlediğimi fark etmemi sağladı. Biz yine de Hakan Emre Ünal’ı ayakta alkışlamış gibi yapalım, en kısa zamanda gerçekten sahnenin tozuna karışarak izlemek dileği ile.

Herkes #EvdeKal-sın, sağlıklı kalsın.