Kaynayan Kazan Kapak Tutmaz: Neyzen

Koca odaya hâkim olan muazzam ses karşısında hepimiz suspus olmuştuk. Ustanın üflediği neyin sesi odanın duvarlarına çarpıyor, tüylerimizi ürpeterek bize geri dönüyor, kalp atışlarımıza karışıyordu. Sanki herkes aynı anda nefes alıyor, aynı anda nefes veriyordu. Odadaki tek hareket, aramıza yeni katılanların ahşap döşemeye bastıkları andaki titreyen tahtalar ve onun gıcırtısıydı. Gözlerimizi ondan alamıyorduk. Müzik, bir tür hipnoz etkisi yaratıyordu. Ama her müzik değil. Onun hâli tavrı başkaydı. Neyzen, sadece neyi üflemiyor onunla bütünleşiyordu. Arada şiirler de okuyordu. Herkesin duymamasının gerektiği sakıncalı diye tabir edilen şiirlerdi bunlar. Yine hepimiz aynı anda gülüyor aynı anda havaya giriyorduk.

Birden dışarıdan odadaki atmosfere aykırı sesler yükselmeye başladı. Sesler gittikçe büyüyor, gittikçe yaklaşıyordu. Odadakiler aynı anda nefes almayı kestiler. Kıpırdanma ve hareket arttı. Kim hangi enstrümana hâkimse onu eline aldı ve bir anda kapı açıldı. İçeri baskına geldiklerinde herkesin dilinde ‘‘ Nihansın dideden…’’ sahnedeyse Neyzen Tevfik vardı.

Neyzen, geçtiğimiz Temmuz ayında kaybettiğimiz usta yazar Tuncer Cücenoğlu’nun 1998’de Cumhuriyetin 75’inci Yılı ve Atatürk’ün Ölümünün 60’ıncı Yılı üzerine düzenlenen yarışmada oyun dalında başarı ödülü aldığı oyunu. Rejisini yine usta bir yönetmen Işıl Kasapoğlu, dekor-kostüm tasarımınıysa yine usta bir tasarımcı Hakan Dündar üstlenmiş. Neyzen Tevfik rolündeyse Burak Sergen sahnedeki yerini alıyor.

Oyunda, taşlamalarıyla ünlü şair ve neyzen Tevfik Kolaylı’nın Bodrum’da dünyaya gelişinden çocukluk yıllarına ve neyle tanışmasına; İzmir, İstanbul ve Mısır’a uzanan hayatı ve yoksullukla geçen sürgün yılları, isyanları, haksızlıklar karşısında kendine hâkim olamayışı ve sonuçları, Burak Sergen’in tek kişilik performansıyla anlatılıyor.

Oyunun en beğendiğim yönü, açık biçim de dediğimiz göstermeci türde bir rejiyle sahnelenmesi ve tüm karakterlerin meddah geleneğindeki gibi tek bir kişiyle kısıtlı aksesuar kullanılarak anlatılması. Burak Sergen’in ayakta alkışlanacak oyunculuk performansı bir yana aksesuar kullanımındaki pratikliğini ve Işıl Kasapoğlu’nun yaratıcılığını çok başarılı buldum.

İki ayrı başlıktan göstermeci biçime değinecek olursak bu biçim, bizim geleneğimizdeki bir sahneleme biçimi. Şu an devlet tiyatrolarında veya özel tiyatroda gördüğümüz bir çerçeveyle oyunun sınırlandırıldığı, seyircilerin pasifize edilerek hikâyenin anlatıldığı kapalı biçimin tam karşısında olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla oyunun farklı yönü ironik bir şekilde bizim geleneğimizde olan tür. Geleneğimizdekini unutup İtalyan sahneye daha aşina olmamız, kapalı biçime yatkınlığımız da ayrı bir yazının konusu. Oyunu, bu sahneleme biçiminden dolayı en ön sıradan izlemenizi tavsiye ederim çünkü Burak Sergen’in yer yer seyirciyle iletişime geçmesi, ona fikrini sorması, bir şeyler ikram etmesi hatta oyunun küçük bir kısmını koltukta oturan seyirciyle beraber oynaması oldukça güzel bir deneyimdi ki bu noktada oyunu izlemek, seyir eyleminden çok deneyime dönüşüyor. Özellikle sahnede düştüğü yerde seyircinin telaşlanıp yardıma gitmesi ve Burak Sergen’in ‘’Mizansen, mizansen öyle’’ deyip bizi güldürmesi çok güzeldi ve bunun gibi birçok yerde oyundan koptuk. Sanki hikâyeyi izlemiyor da Neyzen’in bakış açısından dünyayı görüyor ve kendi bilincimizle hareket ediyorduk. Sanki Neyzen kanlı canlı karşımızdaydı da bizler de onun dostlarıydık ama o an o salondaydık hepimiz.

Meddah geleneğinde anlatıcının en önemli aksesuarı mendilidir. Burak Sergen’in de boynundaki mendili, -annesini canlandırdığı zamandaki gibi- başörtüsü olarak kullanması, çoğu zaman neyini mendilini bükerek oluşturması kimi zamanda bir bez olarak kullanıp terini silmesi, bir mendilin kaç farklı fonksiyonda kullanılabildiği konusunda oldukça ilham vericiydi.

Burak Sergen, tek kişilik oyunların anlatıma düşme tehlikesi konusunda oldukça başarılı, hiç bu tuzağa düşmeyen bir oyunculuk gösterdi. Karşısındaki kişiyi başlarda gülle sonralarda farklı farklı basit aksesuarlarla canlandırması hem yaratıcı hem de kıvrak zekânın bir sonucuydu. Kaç karakteri canlandırdı ben sayamadım ama aynı meddahlık geleneğindeki gibi çeşitli ve hepsi birbirinden farklı tiplemelerdi. Özellikle Neyzen’in ney hocalarını canlandırdığı anlarda gülmekten gözümden yaş geldi. Bazı karakter değişimleri ışık yardımıyla sağlanmıştı ve bunda da geçişlerde çok hızlı ve başarılıydı. Üstelik kırmızı ve mavi ışık arasındaki bu değişimi karaktere yansıtma fikrini etkileyici buldum. Dekoru oyuna katabilmesi oldukça başarılıydı. Başta dediğim gibi 2 saat boyunca enerjisiyle, yeteneğiyle ayakta alkışlanacak bir performans sergiledi.

Dekor tasarımındaysa belirtmeliyim ki Hakan Dündar’ın bazı oyunlarında asistanlığını yaptığımdan Neyzen’in tasarım fikri hakkında bilgim vardı. Hatta tasarım konusunda Hakan Dündar’la görüş alışverişimiz de olmuştu. Aklımdaki en büyük soru, bu kadar mekânın bir küpe nasıl sığdırılacağıydı. 30’a yakın sahne var ve ”Geçişler nasıl olacak, mekânlar nasıl betimlenecek?” sorularını çözmekte daha komplike bir önerim olmuştu ama bunda tecrübe eksikliğimin de katkısı var. Sonuç olarak mekânların dekorla çözülüş biçimini, fikri çok başarılı buldum. Bana da yeni şeyler öğretti. Daha basit, sade ama yaratıcı çözümler bulunmuştu oyun için. Doktor’un muayenehanesi küpün bir yüzeyindeki kanadın açılmasıyla, köprü altına sığındığı bölüm küpün içindeki merdivenin kullanılmasıyla çözülmüştü. Bir yüzeydeki parmaklık sayesinde bir anda hapishanede buldu kendini Neyzen. Kısacası profilden içi boş bir küpün yüzeyleri, içi ve dışı kullanılarak daha basit ama sahnelerdeki mekânları karşılayan bir şekilde tasarlanmıştı. Dikkatimi çeken şeylerden biriyse ilk sahnedeki saten perdelerin aşağıya süzülmesiydi ki bu tasarım yine Işıl Kasapoğlu – Hakan Dündar birlikteliğindeki Hamlet oyununda da kullanılmıştı. Hakan Dündar’ı bu pratik ve başarılı dekorundan ötürü tebrik ederim.

Oluşturduğu mizansenlerle yaratıcılığına bir kez daha hayran kaldığım Işıl Kasapoğlu’nu, enerjisi, yeteneği ve kıvrak zekâsıyla oyunu oynuyor değil de Neyzen olduğunu hissettiğim Burak Sergen’i ve profilleri kaynatıp, kostümü diken tüm çalışanlarına kadar herkesi tek tek tebrik ederim.

Ne demiş Neyzen: ‘‘Hayat çatlak bardaktaki suya benzer, içsen de tükenir içmesen de. Bu yüzden hayattan tat almaya bak. Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da.’’