Bir Delinin Hatıra Defteri: Sıra Dışı Deliler, Eh Olağan Akıllılar

Gogol’ün öyküsünden oyunlaştırılan Bir Delinin Hatıra Defteri, Heveskar Tiyatro’dan İlker Karabulut’un yönetmenliğine, uyarlamasına ve oyunculuğuna emanet edilmiş. Farabi Sahnesi’nde temsil edilen oyun, mekanı da doğru seçmiş. Farabi Sahnesi’nin samimiyeti, koltukların sahneyle iç içe oluşu oyuna destek olmuş. Çok da iyi olmuş.

İlker Karabulut sahnenin hakkını en iyi şekilde veriyor. İzleyicileri oyuna nasıl dahil edeceğini biliyor, izleyiciyle iletişimini doğru kuruyor. Mimikleri çok canlı, kahkahaları pek tok. Sahneyi oldukça iyi dolduruyor. Işıklar söndüğünde, az sonra sahnenin neresinde olacağını merak ediyorsunuz. Yorulmuyor, deli cesareti ve gücüyle koşturuyor sahnede. Yansıtması zor bu karakterin altından cesurca kalkıyor, deliliğe saygı duruşunda bulunuyor. Müthiş!

Poprişçin, “asil soydan gelme bir memur”, ne de güzel deliriyor. Unvanların, soyluluk derecelerinin, memur oluşların ayrımı nasıl da keskinleşiyor onunla. Asalet; soylu aileden mi gelir, ruhtan mı acaba? Benzer ruhların bambaşka sınıflara ait oluşunu görmek ve hatta doğrudan yaşamak delirmeyi gerektirmez mi, delirmeye yetmez mi? İnsanları birbirinden ayıran etiketler haklı olur mu, oldu mu hiç? Bir kelime düşünün, iki insanı birbirinden çok farklı yerlere ait kılmaya yetsin. Düşünememeli insan bunu. Kral, kraliçe ve memuruz işte. Ne özgür bir varoluş, ne sınırsız bir akıl, ne mutlu.

O orada gözünüzün önünde, hisleri arasında seksek oynar gibi gider gelirken, sizin de içinizde bir şeyler oluveriyor. Ne acayip şey. Bir delinin var olma çabasına, deliliğe en yakından şahit olurken siz de deşarj oluyorsunuz. Biz böyle deliremedik çünkü. Hele de onca insanın karşısında. En son ne zaman sınırları düşünmedik mesela? Çok olmuştur, çok olduk. Oysa sınırları sevmemiştik hiçbir zaman. Kalıplara girmemeye çalışıp, kategorize edilebileceğimiz her konudan kaçmıştık. Sanırım tam da o yüzden deliremedik, deli derlerse diye. Delilik akla emanet halbuki, akıllı insan işi. Ay’ın Hamburg’da yapıldığını bildik de, görmezden geldik. İspanya kralı, kraliçesi olduk zaman zaman. Sadece çaktırmamak gerekti aklımızca.

Deli veya akıllı olma meseleleri çok ayrı şeyler değiller. Bir nehir nasıl denize çıkıyorsa, onlar da birbirlerine karışmışlar ve birbirleriyle varlar. İlker Karabulut’un Poprişçin’i de bunu rahatça kavratıyor izleyiciye. Herkesin Poprişçin’i kendine ve deliliğine özel zaten.

İyi ki delilik var, yoksa nasıl var olurduk? Tüm delilere selam ve sevgilerimle.

Başta İlker Karabulut olmak üzere, tüm Heveskar Tiyatro ekibini tebrik ederim. Cesaretiniz ve başarınız daim olsun!

Not: Farabi Sahnesi’ne ve güler yüzlü çalışanlarına hayran kalmamak elde değil. Kafenin müzikleri, dekoru ve tüm detayları muhteşem. Kapıya koyduğunuz kedi evi, onlardan eksik etmediğiniz mama ve suyu görmek çok mutlu etti, teşekkürler!