Fırtınaya Kapılmış Yaşamlarla Dolu Bir Bar: “Küçük Tekneler İçin Fırtına Uyarısı”

Bilkent Tiyatrosu’nun yeni oyunu Küçük Tekneler İçin Fırtına Uyarısı, prömiyerini yaptığı 12 Aralık’tan bu yana Bilkent Üniversitesi MSSF Ana Sahne’de sahnelenmeye devam etmekte. Tennessee Williams’ın yazdığı ve Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanı Jason Hale tarafından yönetilen oyunun oyuncu kadrosunda Tiyatro Bölümü son sınıf öğrencileri Damla Makar, Ege Derin, Haydar Özkan, Kutay Karagülle, Oğuzhan Keskin, Rengim Melis Köse ve Toygun Elaldı var. Barkın Kenan tarafından çevrilen oyunda, Edip Tümerkan oyun boyunca öğrencilerine konuk oyuncu olarak eşlik etmekte. Oyunun ışık tasarımı Yılmaz Ertekin’e, dekor tasarımı Özlem Gezgin’e, kostüm tasarımı ise Samiye Korkmaz’a ait.

Oyun tek bir mekânda, Pasifik Okyanusu kıyısında bir barda geçmekte. En ince detayına kadar işlenmiş bir bar karşılıyor bizi dekor olarak. Dekor, kostüm tam olarak 70’li yılların Amerika’sı: Eski bira markalarının afişleri, ekose desenli masa örtüleri, müzik kutusu, bandanalar, bol gömlekler…  Oyun boyunca o dönemde Amerikan toplumunun yaşadığı ekonomik, sosyal ve kültürel çelişkileri kusurlu karakterlerin toplum içinde verdikleri  varoluş mücadelesi ile net bir şekilde gözlemek mümkün. Oyun karakterlerinin her biri -Leona Dawson, Doktor, Violet, Bill, Steve, Monk, Quentin ve  Boby- çevresindeki koşullardan dolayı yara almış ya da dışlanmış, zayıf kişiler. Bu yüzden de oyun süresince hepsinin kendini anlattığı birer monoloğu var. Bu kişiler hayatın gerçekliğine çarparak defalarca kırılmış ve kırılmaya devam etmektedirler.

Tiyatro tarihi üzerinde Tennessee Williams eserlerinin realizme yeni bir boyut kazandırdığı söylenir hep. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü son sınıf öğrencilerinin performanslarını izlerken bu yeni boyutu oyunculuklarıyla sahneye çok iyi aktardıkları kanaatindeyim. Eric Morris’in “No Acting Please” (Türkçesi Rol Yapmayın Lütfen) kitabını getiriyor aklıma oyundaki her saniye. Sahnedeki bütünsel eylem akışı bir an bile bozulmuyor, her şey o kadar doğal o kadar olması gerektiği gibi gelişiyor ki kendimi bir an Nuri Bilge Ceylan filminin içinde yanı başımdaki olayları izler gibi hissediyorum. Bu bakış açısı, oyun yazarı Tennessee Williams ile Bilkent Tiyatro’nun sağladığı “yenilikçi” eğitim anlayışının birleşmesinden oluşsa gerek. Çünkü gerçekten Ankara’da izleyebileceğim herhangi bir oyundan farklı bir şey seyrettiğimi fark ederek izliyorum her sahneyi. Kalıplaşmış reji ve oyunculuk anlayışlarından uzak; daha yeni, daha deneysel, daha cesaretli, daha gerçek yaşamdan, daha bizden bir şeyler… Sahnedeki gerçekliğin de gerçekçi oyunculuğun da  görüntüde değil insanların iç dünyalarında, sosyal gerçeklikte olduğunu oyun boyunca hissettiyor bu anlayış. Bu noktada Tiyatro Bölümü son sınıf öğrencilerinin hakkını yiyemeyeceğim, her biri kendilerine verilen görevin altından layığıyla kalkıyor. Yeni bir yaklaşım denemek iyi veya kötü sanıyorum ki her zaman takdiri hak eder. Çok büyük bir keyifle izlediğim oyunlardan biri olarak hafızama kazınacağından eminim.

Oyunda çok fazla müzik yok. Dramaturjik anlamda metnin getirmiş olduğu ve Leona karakterinin oyun sırasında dinleyerek sakinleştiği parça Jascha Heifetz’in Tchaikovsky kaydı Serenade Melancholique‘i saymazsak. Oyundaki doğal yaşamın gerçekliği içinde oyunla uyumunun olduğu düşünülen herhangi bir müzik koyulmamasının reji tarafından yapılan bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum ki dış mekân sesleri -oyun boyunca kulağıma gelen okyanus dalgaları, araba sesi, bardan dışarıya çıkıldığında net anlaşılmayan insani uğultular vb- beni yeterince sanki yanı başımda şahit olduğum bir olayı izliyormuş hissine sokuyor. Az sözlü, bol susmalı, müziksiz gerçek bir an.

Oyun ile ilgili gözüme bir hayli batan ve olumsuz bir yön olarak söyleyebileceğim tek şey, oyunculuk tavrı ile ilgili olabilir. Oyun içinde Doktor karakteri ile Edip Tümerkan öğrencilerine konuk oyuncu olarak eşlik etmekte. Kendisi hâlihazırda Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde ders vermekte. Aynı zamanda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda izlediğim birçok oyundan da kendisine aşinayım. Devlet Tiyatrosu oyunculuğunun getirdiği bir alışkanlık olarak ve bu alışkanlığın Bilkent Tiyatrosu’nun oyunculuk anlamında da sağlamış olduğu farklı eğitim anlayışı ile uyuşmamasından olsa gerek, kendisi oyun boyunca tavır anlamında öğrencilerinden oldukça ayrı kalıyor. Hem karakter hem karakterin bende bıraktığı iz anlamında şunu söyleyebilirim ki sanki çok başka bir oyunun çok başka bir sahnesinden gelen bir kişiyi izliyor gibiyim. Diğer oyuncular tavır ve enerji anlamında doğallık üzerinden aralarında ortak bir harmoni yakalamışken, Edip Tümerkan’ın farklı tavrı oyun boyunca maalesef açık bir şekilde göze batıyor. Aynı zamanda bu tavır oyunun üzerine kurulmuş olduğu doğal gerçeklik kavramını keskin bir şekilde kırmaya çalışıyor gibi. Hiçbir sahne aracında -dekor, müzik, kostüm, makyaj,oyunculuk- aşırılığa ve yapaylığa gidilmemişken bu anlamdaki kast seçiminin beni biraz şaşırttığını söyleyebilirim.

Küçük Tekneler İçin Fırtına Uyarısı gösterimlerine devam etmekte. Bilmeyenler için küçük bir not: Eğer dışarıdan Bilkent Üniversitesi’ne oyun izlemeye gelmek istiyorsanız oyun biletinizi göstererek tam saatlerde Tunalı’dan kalkan ve Bahçeli-Armada-Kentpark duraklarından geçen Bilkent Üniversitesi öğrenci servislerin kullanarak gidiş ve dönüşünüzü sağlayabilirsiniz.

Hicran Erol