Cevapsız Soruların Merkezi: ALCHERA!
Hadi bir yolculuğa çıkalım bugün hep beraber… Nereye mi gidiyoruz? ALCHERA’ya! Alchera neresi mi? Bunun cevabını yazının içinde birlikte buluruz belki, gidelim… Alchera Tiyatro TAM’ın bu sezon Aralık Sahne’de prömiyer yapan oyunu ve okumalarıma göre Avustralya Aborjinlerinin inancında Dünya yaratılmadan önce her şeyin ve herkesin fiziksel olarak değil ruhsal olarak var olduğu düş zamanına verilen isim olarak geçiyor. Alchera teorisine göre herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde olmuş olan bir şey, başka bir şeyi etkiler ve onun sebeplerinden biri olur. Bütün bu sebep-sonuç ilişkisinin temelleri bir şekilde geriye yönelik takip edilirse, Alchera’ya yani düş zamanına ulaşılacağı var sayılıyor. Kavramla ilgili daha fazlasını öğrenmek isteyenlerin en yakınında bulduğu mitoloji kitabına şöyle bir göz gezdirmesini tavsiye ediyor ve oyuna geçiyorum.
Oyun, izlenecekler listemde vardı ancak prömiyerde izleyip izleyemeyeceğimi bilmiyordum. Sıkışık bir dönemdi ve birlikte oyun izlemesi en keyifli arkadaşımla oyun gününü zihnimizde planlamış olsak da, oyun yaklaştığında bazı sebeplerden “Gidemeyeceğiz galiba!” üzüntüsü yaşadık, ancak tiyatronun bize hissettirdikleri o kadar güçlü ki, biraz da benim ısrarımla gitmeye karar verdik. Aralık Sahne’ye gittiğinizde oyun öncesi mutlaka fuaye alanındaki kafeye oturup bir şeyler yiyip için, sohbet edin. Biz öyle yaptık ve güzel bir ilgiyle ağırlandık. Yerlerimize geçip, kapılar kapandığında, yoğun bir ışıklandırmayla başladı oyun. Oyuncular ilkel kabilelerde söylenenler gibi melodiler mırıldanıyordu. Tam da oyunun adından çıkarabileceğimiz gibi günümüzden farklı bir zamana, farklı bir mekâna ışınlanmıştık sanki. Oyuncularda ilk insanların davranışlarını, hareketlerini, seslerini gözlemlerken günümüzden yavaş yavaş sıyrıldık ve aklıma birden yakın zamanda izlediğim belgesel geldi, orada da tiyatronun, insanlığın ve hayatın özünü oluşturduğuna dair ipuçları vardı. Ayrıca Aylin Saraç imzası taşıyan mask’ın ve performansın da hayranlık uyandırdığını dile getirmeliyim. Oyun birdenbire ivme kazandı. Asılı duran şeffaf perdelerin oluşturduğu dekor arasında gidip gelen iki oyuncuyu takip etmeye başladık. Oyuncuları takip ederken zaman tünelindeymişim gibi bir his kapladı içimi. Sanki onlarla birlikte boyut atlıyormuşum, geçmişe ve geleceğe gidiyormuşum gibi hissettim. Dakikalarca sürdü bu hareketlilik, nefes kesiciydi. Onlar da nefes nefese kaldılar ancak ritim bir an olsun bozulmadı, büyük başarı gerçekten. Oyuncu zaman tüneline girer gibi dekorun içine itilirken kadim medeniyetlerden, modernleşmeye, Napolyon’dan Hitler’e kadar tarihten aşina olduğumuz birçok olayı ve ismi duyduk. Her birinin biz olduğunu, bizim onlar olduğumuzu söylüyordu Alchera’da karşımıza çıkan, sinir bozucu kahkahaya sahip kişi ya da tanımlanamayan varlık. Kendini başka bir boyutta bulan kişi, karşısındakinin kim veya ne olduğunu anlamaya çalışırken, nerede olduğunu da anlamaya çalışıyordu. Alchera! Cennet mi? Cehennem mi? Araf mı? 3. boyut mu? Hepsi mi? Hiçbiri mi? Bilmiyordu, bilmiyorduk…
Oyun mitolojiyi konu alıp Simurg’dan bahsetmez mi? Tabii ki kökeni Pers mitolojisine dayanan Simurg ya da çokça bilinen adıyla Zümrüdüanka’yı da duyduk. Bazen insan yüzüyle de resmedilen Zümrüdüanka’nın Dünya’nın yıkılışına üç kez tanıklık ettiği söylenir, bu yüzden tüm zamanların bilgisine vakıf olmuştur. Boyut değiştiren karakter bilinmezliklerle boğuşurken Simurg’dan bahsedilmesi müthiş bir tezat oluşturdu kesinlikle. Doğduğumuzda aslında her şeyi bilirken, zaman içinde unuttuğumuz bilgileri çeşitli tecrübelerle yeniden öğreniyoruz. Zümrüdüanka’nın bir özelliği de uzun yaşamı, ölümsüzlüğü çağrıştırması, karakterin vücudunun çeşitli yerlerindeki yaralardan öldüğünü anlıyoruz izlerken, ölümün yeniden doğuş olduğunun hafızamıza kazınan bilgisiyle.
Belirtmeliyim ki bu oyunda da emeği olan Oya Kadriye Polat’ın makyaj uygulamaları gerçekten çok başarılı. Oyunu destekleyen bir diğer unsur da, video ve animasyon olmuş. Bu tarz sinematik vurguların tiyatroda yer almasını seviyorum ben, Veysel Baştürk iyi iş çıkarmış. Mitolojik ögelerle yaşama ait ögelerin uyumu animasyonda iyi yansıtılmış.
Oyunda çok güçlü kelimeler, düşünceler vardı, hepsini akılda tutmak mümkün değildi ancak “Otuz kuş yekvücut kanat çırpar aklımda, aslında neyi arıyorsan osundur, cevabı burada.” oldukça etkileyici ve bence oyunu özetleyen bir cümleydi. Otuz sayısının da Anka kuşuyla ilişkilendirildiğini belirtmek isterim, tamamlanma anlamı bulunmakta sayının, küllerinden yeniden doğup tamamlanmak, aradığını bulmak, aradığın olmak… İpuçlarını yakalamaya çalışırken oyun hızlıca günümüze döndü, adaptasyon sorunu yaşattığını belirtmeliyim, geçişin daha yumuşak olmasını beklerdim. Karakterin başına neler geldiğinin daha detaylı anlatılmaması da merak unsurunu tetikledi. Bir de Alchera’da ruh olarak nitelendirebileceğimiz iki karakterin, hasta ve doktor olarak yine aynı oyuncular tarafından canlandırılması karmaşıktı. Yine de Simurg’dan yola çıkarsak Dünya ile göğün arasındaki birliği sağladığına inanılır ve hasta doktor ikilisi birlikte hastanın başına ne geldiğini anlamaya çalışıyordu. Hastasını tedavi eden doktor, her türlü şeytani şeyi tedavi eden Simurg’dan başkası değildi.
Oyunda kullanılan bir diğer motif Hayat Ağacı’nın anlamı toplumdan topluma değişiklik gösterse de, ilk insan kadar eskidir varlığı ve insanın, insanlığın koruyucusu olarak bilinir. Sağlığın ve şifanın sembolüdür ve aslında geçmişteki yaralarından iyileşmesi gereken bir hasta görürüz. Babasıyla ciddi sorunlar yaşayan karakter, babasının ölümüyle yeni bir hayata başlayacaktır. Doğumun ve ölümün simgesi, varlığın ve yokluğun simgesi Hayat Ağacı bunu en güzel şekilde anlattı. Müzikleriyle, görsel şöleniyle etkileyiciydi Alchera ve izlediğimize değdi dedirtti. Gülşah Bayraktar ve Pınar Yüksel güzel paslaştılar. Oynarken karakterleri içselleştirdikleri belliydi, keyifli bir seyir zevki yaşattılar. Onlar kadar keyifli bulduğum bir ikili vardı ki kendileri oyunun yazarı Belgin Karar ve yönetmeni Cem Karar’dı. Oyun bittiğinde Cem Karar eşini çok güzel bir şekilde sahneye davet etti, şık hareket. Ekibin emeklerine sağlık. Alchera’ya mutlaka yolculuğa çıkın, kim bilir belki kendinizi bulursunuz, sevgiler.