DD:S6E6 Lütfi Can Bulut, Gabo Illias ve Son Durak “Yalnızlık”
Lütfi Can Bulut’la çocukluk hayalini gerçekleştirdiği sahnede olma tutkusundan başlayarak Hacettepe’de tiyatro okuduğu yıllara; Ankara’dan İstanbul’a uzanan proje tekliflerinden Monologlar Müzesi kapsamında sahnelenen Gabo Illias’ın Yozgat’tan Kolombiya’ya uzanan yolculuğuna dair çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kendisine bu hoş sohbet için çok teşekkür ederiz.
Lütfi Can Bulut’a sorduğumuz sorular şunlardı:
Hacettepe Üniversitesi Tiyatro Anasanat Dalı mezunusunuz ve edindiğiniz bu meslekle sanırım çocukluk hayalinizi gerçekleştiriyorsunuz peki biraz o yılara gitsek ve sahne tutkunuzu keşfettiğiniz o an(ı)ları hatırlasak neler söylersiniz?
Ankara’da okuduğunuz yılları ve sizdeki etkisini de konuşalım isterim; gerek birbirinden kıymetli konservatuvarlarla gerek bu şehirle özdeşleşmiş tiyatrolarıyla, sahneleriyle ve hatta seyircisiyle bu şehir sizin için ne anlam ifade ediyor?
Okullu ya da alaylı bir disiplinle yetişen, oyunculuk tutkusu olan ve bu uğurda hayaller kuran pek çok insan gibi siz de Ankara’dan sonra İstanbul’a gitmeyi tercih ettiniz; peki bu, sektörün gerektirdiği bir zorunluluk mu yoksa sizi o şehre çeken bir sebep/plan/proje var mıydı merak ediyorum doğrusu…
Gelelim Monologlar Müzesi projesi kapsamındaki oldukça ses getiren yapımlardan ve benim de sizi tanıma şansına eriştiğim eşsiz performansınızla can verdiğiniz Gabo Illias oyununa; öncelikle metinle buluşma hikâyenizi sormak isterim sonrasında da özünde evrensel meselelere değinen ve fakat Anadolu’nun bağrından çıkan böylesi sahici bir karaktere hazırlık sürecinizi -İlyas’ı nasıl içselleştirdiğinizi konuşabiliriz.
Oyun süresince o kısacık zamanda Yozgat-Kolombiya arası yolculuğa çıkan seyirciyi bekleyen farklı duraklar olsa da hepsinin uğrak noktası “yalnızlık” diyebilir miyiz?
Sahnelensin diye yazılmış alışılagelmiş tiyatro metinlerimin dışındaki edebi eserlerin; öykülerin, romanların hatta şiirlerin dahi sahne uyarlamalarını görüyoruz; bu konuda siz ne düşünüyorsunuz hikâyesi olan her şey tiyatro oyunu olarak sahnelenebilir mi?
Sahnelensin diye yazılmış alışılagelmiş tiyatro metinlerimin dışındaki edebi eserlerin; öykülerin, romanların hatta şiirlerin dahi sahne uyarlamalarını görüyoruz; bu konuda siz ne düşünüyorsunuz hikâyesi olan her şey tiyatro oyunu olarak sahnelenebilir mi?
Profesyonel hayatınızda -ki oldukça yolun başında bir genç yetenek olarak- alanında usta diye adlandırdığımız insanlarla da aynı sahneyi paylaştınız; tiyatronun bu kolektif ruhunda Genco Erkal’la Rutkay Aziz’le aynı sanat üretim sürecinden geçip seyirci karşısına çıkmak size neler hissettirdi?
Son olarak bizim yayın adımız da olan dördüncü duvar kavramına dair sizin bakış açınızı sorma isterim; özellikle tek kişilik oyun oynayan birinin gözünden de değerlendirebilirsiniz.