E Bu Salıncak!
“Yıktın perdeyi eyledin viran. Varayım sahibine haber vereyim hemân”
Cümleleri okurken yüzünüzde oluşan gülümseme, zihninizde beliren imgeler, içinizi kaplayan sıcaklıkla birlikte, nostaljik duyguların gün yüzüne çıkması, hâlâ Karagöz ve Hacivat’ın kalbimizdeki tahtlarını koruduklarının bir göstergesi.
Karagöz ve Hacivat’ın gerçekte yaşayıp yaşamadığı, yaşadılarsa da nerede nasıl yaşadıkları bugün bile tam olarak bilinmemekte. Anlatılanlar büyük ölçüde rivayet. En çok bilinen rivayet ise -muhakkak sizin de duyduğunuz- Hacı İvaz Ağa ya da nam-ı diğer Hacivat ve Trakya‘da bulunan Samakol köyünden demirci ustası Karagöz, Orhan Gazi devrinde Bursa‘da yaşamış, cami yapımında çalışan iki işçidir. Kendileri çalışmadıkları gibi diğer işçilerin de çalışmasını engellemektedirler. Orhan Gazi’nin, “Cami vaktinde bitmezse kelleni alırım.” dediği cami mimarı, caminin vaktinde bitmemesine Karagöz ve Hacivat’ın neden olduğunu söyler. Bunun üzerine Karagöz ve Hacivat başları kesilerek idam edilir.
Karagöz ve Hacivat’ı çok seven ve ölümlerinden büyük üzüntü duyan Şeyh Küşteri, kuklalarını yaparak perde arkasından oynatmaya başlar. Bu sayede Karagöz ve Hacivat tanınır, günümüze kadar gelirler. Bir bilgi daha, Şeyh Muhammet Küşterî başlattığı için kullanılan oyun perdesi “Küşterî Meydanı” olarak da adlandırılmaktadır.
Bu bilgi selinden sonra artık oyunu anlatmaya geçebilirim. “E Bu Salıncak” oyunu Hacivat ve Karagöz’ün yetişkinler için uyarlanmış, modern bir versiyonu olarak Bambu Tiyatro ve Suretbaz Tiyatro ekibi tarafından, Bambu Sahne’de sahnelenmeye başlandı. Ben de oyunu prömiyerde izleme fırsatı buldum. Klasik versiyonlarının çoğunlukla çocuklar için ve Ramazan eğlencelerinde sahnelendiğini bildiğimden, “Yetişkinler için Karagöz ve Hacivat” fikri tanıtımını gördüğümde ilgi çekici gelmişti.
Hedef kitle yetişkinler olduğu için günümüz modern insanının yaşamına ve dertlerine ışık tutuluyor oyunda tabii ki. Hacivat ve Karagöz’ün alışılagelmiş başlangıcından sonra oyunun şekillendiği yoldan anlıyorum ki, 2023 Türkiye’sinde yer alan bir Hacivat ve Karagöz izliyorum. İşsizlikle mücadele eden, başvurulardan eli boş dönen, önünde memur olmaktan başka fırsat olmayan, bunun için bile kırk kapıya varan, ancak sonuca ulaşamayan bir Karagöz ne kadar tanıdık değil mi?
Onlarca başarısız iş bulma girişiminden sonra nihayet ticarete atılma serüveni başlıyor, hikâyenin açıldığı yer de burası oluyor. Kendi deyimiyle vergisi yok, algısı yok, giriş çıkış saati yok, kendi işinin patronu oluyorsun sonuçta. Bundan âlâ iş mi olur diye düşünüyor… Peki, sizce de öyle mi?
Bir paket sigara keyfi olan ve evine birazcık zeytin alabilmek için modern köleliğe yani çalışmaya başlayan Karagöz’ün hâli içler acısıydı doğrusu. Belki bizim de öyledir, dışarıdan bakamıyoruz kendimize sonuçta. Sahi en son ne zaman bir ürünün etiketine bakmadan o ürünü satın alabildik? Günün birinde bu imkânımız olacak mı? Mevcut koşullarda bu belli değil… Günümüz insanının en büyük problemlerinden biri olan ekonomi hiciv sanatından nasibini aldı oyunda.
Her ne kadar kendi işini kursa da ve işi sadece salıncak sallamak gibi kolay bir şey olsa da hikâye bu ya, başına gelmeyen kalmıyor. En basitinden fiş kesmediği için gelir gider planlaması yapamıyor ya da Beberuhi tarafından salıncağı kullanılıp ödeme yapılmıyor. Daha neler, neler…
Karagöz işini sevmişti sevmesine ama beraberinde karşılaşacağı sıkıntıları hesaplayamamıştı doğrusu. Sahip olduklarının yanında ondan götürülenlere karşı koyamamak, modern insanın en büyük handikaplarından biri ne yazık ki. Salıncağın başına bir şey gelmemesi için çabalarken ya da kazandığı parayla yapabileceklerini hayal edip aslında yapamayacaklarını fark ettiğinde, oyunun başındaki pervasız hâli yavaş yavaş kayboluyordu.
Karagöz ve Hacivat’ın imtihanı sadece ekonomiyle değil, günümüzün bir diğer problemi olan teknolojiyleydi. Bir de teknoloji devreye girince işler iyice sarpa sardı anlayacağınız. Sosyal medya ve reklam düzeni içinde yer almıyorsan, var olamıyorsun bir anlamda. Ne kadar “like” o kadar tanıtım, o kadar görünürlük… Basit bir salıncak sallama girişimini büyütmek için bile şimdilerde gerekli olan bu. Moda tabirle “fenomen” olmadan, “influencer” etiketini kullanmadan yaptıklarının hiçbir kıymeti olmuyor. Ha tabii “fenomen” olanların başına bir sürü şey geliyor o ayrı mesele. Evet, Dilan Polat’tan bahsediyorum, oyunda da bahsedildi zaten.
“E Bu Salıncak” oyunu, beklediğimden daha belirgin politik göndermeleriyle, gündemi iyi şekilde yakalayan ve doğru yorumlayan tavrıyla, Hacivat ve Karagöz’ün geçmişin tozlu raflarına karışan, yalnızca “Somut Olmayan Kültürel Miras” kategorisinde değerlendirilen değil, hâlâ aramızda yaşayan ve yaşatılması gereken bir değer olduğunu hatırlattı. Oyun çıkışında Suretbaz Tiyatro ekibiyle konuştuğumda da buna dikkat çektiler. “Geleneksel” kavramı sadece geçmişi kapsamıyor, geleceğe de aktarılması gerekiyor, bu önemli.
Oynatıcı Can İbrahim Atlığ ve Yardak Mehmet Göre’den burada bahsetmesem olmaz, yaptıkları işe kıymet veren, geleneği başkalarına aktarmak için mütevazı şekilde uğraşan insanlar alkışı hak ediyor. Aynı gün çocuklar için de bir “Karagöz Hacivat” oyunu sahnelemişlerdi. 7’den 77’ye bu sevgiyi çoğaltmak için yaptıkları çok kıymetli. Ayrıca “Gençlik Haritası Kültür, Sanat, Ekoloji ve Halk Kültürleri Derneği” kapsamında da çalışmalar yapıp, atölyeler düzenliyorlar, meraklısına duyurulur.