Gerçek Olamayacak Kadar Büyüleyici: Narnia Günlükleri
Sevgili küçük hanımlar ve küçük beyler, daha büyük hanımlar ve daha büyük beyler! Şu an içinde bulunduğumuz 100 odalı, görkemli ve ahşap döşemesi gıcırdayan şato gözünüzü korkutmasın. Bu, göreceklerinizin yanında hiçbir şey. Yalnız her merak ettiğiniz esere dokunmazsanız sevinirim. Ah! Hanımefendi rica ederim lütfen koşmayın. Siz siz… Evet siz. O vazoya sakın ha bir adım daha yaklaşmayın. O mu? Bir şövalyenin hareket etmesinden daha doğal ne olabilir ki? Bir heykel olmasaydı tabii. Bence bu kadar oyalandığımız yeter. Havanın sıcaklığına aldırmayın. En kalın kıyafetlerinizi giyin, paltolarınızı yanınıza alın. Sıradaki odamızın sıradan dolabının kapısı, hiç bitmeyen bir kışa açılıyor.
Narnia Günlükleri – Aslan, Cadı ve Dolap müzikali, Clive Staples Lewis’in 1950’de yayımlanan romanından Irita Kutchmy tarafından sahneye uyarlanmış ve Çağman Pala tarafından Türkçe’ye çevrilmiş. Sabri Özmener’in İstanbul Devlet Tiyatrosu çatısı altında yönetmenliğini üstlendiği oyunun dekor tasarımı Hakan Dündar’a, kostüm tasarımı ise Ceren Karahan’a ait. 41 kişilik oldukça kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip bu renkli oyun, Küçük Hanımlar Küçük Beyler Festivali kapsamında 7’den 70’e herkese hitap ediyor.
Müzikal türündeki oyun, 4 kardeşten en küçüğü Lucy’nin eski bir dolabın kapısını aralayarak tesadüfi bir şekilde karşılaştığı ülke Narnia’ya kayıtsız kalamayıp kardeşleri Susan, Edmund ve Peter’ı da maceraya dahil etmesini ve Narnia’nın hikayesini anlatıyor. Aslında anlatmadaki kasıt sadece göstermek değil. Göstermek, eksik ve hafif kalıyor. Oyun bizi Narnia’ya götürüyor.
Oyunun en beğendiğim hatta hayran kaldığım yönü tasarımıydı. Özellikle de kostüm tasarımının harikalığını anlatmak için kelime bulamıyorum. Şu ana kadar izlediğim oyunlardaki en büyüleyici kostüm tasarımı diyebilirim. Narnia ülkesinin canlıları, adeta Tim Burton filmlerinden fırlamış gibiydiler ve bana kalırsa Hollywood yapımı fantastik filmlerden hiç aşağı kalır yanı yoktu. Ardıç kuşu, periler, akrep, Beyaz Kraliçe, rockstar havasındaki Aslan… Hepsi çok iyi tasarlanmıştı.
Geçenlerde tasarımla ilgili karşılaştığım bir sözü anımsadım. ‘‘Bir tasarımın nasıl olduğuyla ilgili üç tepki vardır. Biri “Evet.”, biri “Hayır.” diğeri ise “Vaov”. (İng:Wow) “Vaov”u hedefleyin.’’ Ceren Karahan’ı çok tebrik ederim. Benim de hayal gücüme çok şey kattı. Oyunun dekor tasarımı da gayet başarılıydı. Atmosferi çok iyi yansıtıyordu. Mekan değişimleri için hareketli bir sistem kullanılmıştı. Oda, kayan bölümlerle bir anda Narnia’ya dönüşüyordu. Mekan değişimi açısından çok pratik bir fikir. Üstelik aslanın hapsolduğu bölümdeki fikri de görsel açıdan çok beğendim. Hakan Dündar’ı tebrik ediyorum, demek de ilginç geliyor çünkü o tecrübesiyle, oyunlarıyla bu işin zaten ustası olduğunu kanıtlamış bir tasarımcı.
Üstelik çocuklar ve büyükler için çok güzel bir sürpriz de var. Oyunun neden sadece sahnede kalmayıp bizi Narnia’ya götürdüğünü çok daha iyi anlayacaksınız. Gördüğünüzde.
Oyunculuk açısından Susan, Lucy, Peter ve Edmund karakterlerini canlandıran oyuncular, Devlet Tiyatrosu oyuncuları olmanın yükünü oldukça güzel taşıyorlar. Bir hikaye ne kadar ustaca anlatılabiliyorsa o kadar güzel sunuyorlar. Bu arada esas dörtlünün yanında flamingoları oynayan oyuncuları çok beğendim. Benim ve çocukların aklında yer ettiler. Arka sıralardaki çocukların bile ‘’Flamingolara bak.’’ kelimeleri duyuluyordu. Beyaz Kraliçe ve Aslan da muhteşemdiler. Beyaz Kraliçe karakterini canlandıran oyuncunun o kadar makyaja rağmen jestleri ve mimikleri o kadar etkindi ki, tasarımın gerisinde kalmıyordu. Hayran kaldım. Tüm oyuncuları tek tek tebrik ederim.
Oyuncuların makyajı ve saçı da çok etkileyiciydi. Görsellik üzerine çok çalışıldığı ve emek verildiği belli oluyordu. Oyunun sahnelenmesinden bize ulaşana kadarki süreçte emeği geçen herkesi tebrik ederim.
Oyunun en beğenmediğim ve aslında rahatsız hissettiğim yönü, sesti. Oyuncular, kafa mikrofonlarıyla oynadılar ve ses, hoparlörlerden verildi. Bu, sanırım arka sıralara seslerinin duyulmaması kaygısındand,ı fakat gür sesleri ve mikrofonlar birleşince rahatsız edici, keskin bir ses oluştu. Bu rahatsızlığı oyunu beraber izlediğim çocuklardan da duydum. Halbuki oyunun başında ses sistemindeki arıza nedeniyle oyuncuların kendi sesleriyle oynadığı bölüm ne kadar güzeldi. Çocuklardan size iletebileceğim bir başka hoşlanmadıkları şey, şarkıların sayısının fazla oluşuydu.
Ah Narnia! Keşke bir kere daha görebilseydim seni. Hem artık paltomu yanıma almama gerek yokmuş. Ben ve diğerleri baharını daha çok merak ediyoruz şimdi. Seni tekrar görmek istediğimizde ne yapacağımızı biliyoruz artık. Kapını çalmamız yeterli.