Gökyüzünü Boyayan Şair: Bir Garip Orhan Veli
Orhan Veli her gün bir başka rengini görüyordu hayatın. Bazen hırçın dalgalar, bazense güneşli yağmurlar… Evi bazen sığınak, bazen zindan… Bir gariplik vardı bu işte. Önündeki çukuru göremezdi çünkü aklı başka yerdeydi.
Orhan Veli Kanık yeryüzündeki en sevdiğim şairlerden biri. Onun şiirdeki yerleşik düzenleri reddetmesi, kalıpları yıkması, sokağı şiire taşıması ve kural tanımaz tavrı hep hoşuma gitmiştir. Ritimsizliğinin içindeki harikulade ahengi…
Ne güzel komşumuzdun sen, Orhan Veli! Sanki hep yanı başımızda, oturduğumuz bankta, bir martı kanadında, en çok da İstanbul’da… O çok sevdiğin İstanbul’da…
Biraz hisli bir girizgâh oldu ama ben Orhan Veli’yi biraz hudutsuzca seviyorum. Olsun o kadarcık kompliman.
Bu tarz biyografik oyunlarda hep bir noksanlık olacağını düşünürüm. Sanki layıkıyla anlatılamayacakmış hissi olur hep içimde. Gerçi birkaç yıl evvel Ankara’nın en sevdiğim modern sanat merkezlerinden biri olan CerModern’de izlediğim “Piraye” oyunu, bu konudaki ön yargılarımı yıkmakta epey yardımcı olmuştu. Murat Çidamlı’nın şahane performansıyla sıcacık bir Nazım hikâyesiydi ki mutlaka izleminizi tavsiye ediyorum.
Bir Garip Orhan Veli’nin yazarı Murathan Mungan fevkalade bir iş çıkarmış. Kusursuza yakın bir Orhan Veli güldestesi sunmuş. Kesinlikle büyük bir alkışı hak ediyor.
Oyunu CSO Ada’da, Mavi Salon’da izledim. Mekân tüm ihtişam ve azametiyle Ankaralı sanatseverlerin uğrak yeri olmaya aday. Salonun akustiği de inanılmaz iyi. Yapımında emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Kapıdaki görevliye bileti matbu olarak almak istediğimi söylediğimde olumsuz cevap aldım. Pandemi koşulları dolayısıyla böyle bir tasarrufta bulunulduğunun farkındayım ama bu benim CSO Ada’da izlediğim ilk oyun. İlkler her zaman özeldir ve ben biletin bu ilk günden bir hatıra olarak kalmasını çok isterdim. Ayrıca iflah olmaz bir efemera koleksiyoneri olarak gittiğim tüm temsillerin biletlerini haiz olmak gibi bir takıntım var. Oyun günüyle ilgili tek üzüntüm budur ki o kadar kusur kadı kızında da bulunur diyeyim.
Reha Özcan her şeyden önce iyi bir insan. Oyunda seyirciyi hep iyiliğe, güzelliğe davet ediyor. Tüm kirlenmişliklere rağmen “iyilik manifestosu” yazıyor. Tıpkı Orhan Veli gibi…
Reha Özcan iyi bir oyuncu. Oyun boyunca gülüyor, ağlıyor, şarkı söylüyor, dans ediyor, seyirciyle konuşuyor ve daha birçok şey yapıyor. Arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet’ten de bol bol bahsediyor. Sahnede Özcan’a birbirinden yetenekli üç müzisyen de eşlik ediyor: Melike Çetin, Nejat Dimili ve Alpay Vural. Burada Melike Çetin’e ayrı bir parantez açmak istiyorum. Çetin, sahnede üç farklı saz grubundan (yaylı, ritim ve üflemeli) üç farklı enstrümanı oyun akışını aksatmayacak şekilde ve kusursuzca çalıyor. Yetmiyor oyunun bir yerinde Reha Özcan’la dans ediyor. Nasıl tebrik cümleleri yazsam bilemiyorum ki ne yazsam kifayetsiz kalacak.
Ya o, Muallâ’yı sandala atıp
Ruhumda hicranın’ı söyletme hikâyesi…
Yönetmenler Ayşegül Hardern ve Murat Sarı’nın modern yorumu, teknoloji ve müziğin harmanlandığı, lirik bir Orhan Veli panoraması sunuyor seyirciye.
Geç bunları
Anam babam geç bunları,
Bir kalemde
Bilirim ben yaptığımı
Oyunun sonunda, “Adana, sinema için önemlidir. Adana seyircisi bir filmi beğendiyse o film tutar. Aynı durum tiyatroda Ankara seyircisi için geçerli. Ankara bir oyunu beğendiyse o oyun, iyidir.” diyor Özcan. Oyundan sonra şarkı söyleyeceğini, isteyenlerin kalıp dinleyebileceğini söylediğindeyse salonun neredeyse yüzde doksanı kalıyor. Ankara bu oyunu beğendi, alkışlar yalan söylemez Reha Bey. Doksan dakikaya yaklaşan süresiyle çok keyifli bir müzikaldi. Ne seyirci gitmek ne de Reha Özcan sahneden inmek istedi. Kendinize bir iyilik yapın ve bu oyunu izleyin. Hatta bunu birkaç defa yapın. Ben öyle yapacağım.
Takvim yaprakları 14 Kasım 1950’yi gösterdiğinde, bir belediye çukuruna düştükten birkaç gün sonra, bir hastane odasında hayata gözlerini yumdu Orhan Veli. Ne garip.
Hey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git, gidebildiğin yere.
Bu dünyadan bir Orhan Veli geçti. İyi ki!