Seyircisini, Sahnesini Yitirmiş Bir Tiyatro: Hatay Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu
Türkiye’yi sarsan 6 Şubat depreminin üzerinden aylar geçti. Depremden etkilenen 11 kentteki vatandaşlarımız hâlâ yaralarını sarmaya çalışıyor. Biz de tiyatro.co olarak “Hatay artık hepimizin şahsi meselesidir.” diye düşünüp Hatay Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu yönetmeni Atilla Yaprak ile depremden bugüne kadar yaşananlara dair bir röportaj gerçekleştirdik.
Merhabalar, öncelikle hoş geldiniz, Hatay Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu olarak bir etkinlik kapsamında Ankara’dasınız (Ağustos), bu süreçte tiyatro.co’ya vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. İsterseniz sizi tanıyarak ve Hatay Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’ndan kısaca bahsederek röportajımıza başlayalım…
Merhaba. Biz teşekkür ederiz. Sizinle tanışmak bizim için mutluluk. Evet, Hatay Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Tiyatro Tempo ve Kukla, Karagöz, Gösteri ve Sahne Sanatları Derneği (KUKSADER’in) davetlisi olarak burada. Değerli hocalarımız Haluk YÜCE ve Marina YÜCE ile bir atölye planımız çok daha önceden vardı. Çeşitli sebeplerden gerçekleştirememiştik. Ancak şu anda kıymetli hocalarımız bu zor zamanımızda bize kapılarını açtılar ve bize burada atölye ve oyun desteği sağlıyorlar. O yüzden öncelikle onlara ekibimiz adına teşekkür etmekle başlamak istedim. HBB Şehir Tiyatrosu mazisi eski bir tiyatro. 30 yıl kadar önce kadrosunda sayacıların, tandırcıların, mobilyacıların, öğrencilerin olduğu amatör bir ilçe belediye tiyatrosu olarak başlıyor yolculuğuna. Suriye iç savaşı öncesi Suriye Tiyatrosu ile yakın ilişkiler kurmuş, Arapça sahnelenen oyunlar ile Uluslararası festivallere katılmış bir tiyatro. 8 yıl önce Hatay’ın büyükşehir statüsü almasıyla birlikte HBB Şehir Tiyatrosu oluştu ve zamanla kadrosunda ciddi değişiklikler oldu. Yerli ve yabancı yazarların oyunlarını seyirci ile buluşturdu. Geleneksel Türk tiyatrosu, kukla tiyatrosu, kadın tiyatrosu, gençlik tiyatrosu, çocuk tiyatrosu çalışmaları, radyo tiyatrosu çalışmaları gerçekleştiriyordu.
6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerin en çok etkilediği şehirlerden biri de Hatay. Elbette yaşananlar derin ve kolaylıkla silinemeyecek izler bıraktı ve bırakmaya devam ediyor. O tarihten bugüne kadar olan süreçte şehirde yaşananları bir de sizden dinlemek isterim…
Bütün yaşananları anlatmak biraz güç. Olanları hatırlamak… Sanırım önce bir ses duyuldu, güçlü bir ses… Paletleri dağılmış bir makinenin asfalt yolda ilerlemeye çalışması gibi bir ses. Sonra sallanmaya başladı. Sallandı, yıkıldı, yandı, sonra çığlıklar günlerce sürdü. Bu çığlıklar öyle güçlüydü ki kocaman bir boşluk oluşturdu şehirde. Önce güzel kalpli insanlar uzattılar ellerini bu boşluğa, sonra iştahlı inşaat şirketleri, iş makineleri… Ellerinden tutulamayan binlerce insan makinelerle toparlanıp beton ve demirle beraber kamyonlara doldurulup tepelere döküldü. Sonra az hasarlı binalar orta hasarlıya, orta hasarlılar ağır hasarlıya dönüştü. Sonra tekrar ağır hasarlılar orta hasarlıya, orta hasarlılar az hasarlıya döndü.
“…çığlıklar öyle güçlüydü ki kocaman bir boşluk oluşturdu şehirde. Önce güzel kalpli insanlar uzattılar ellerini bu boşluğa…”
Bu arada seçimde oy kullanma işlemi az hasarlı binalarda gerçekleşti… Seçime gidilmeden on beş gün önce enkaz kaldırma çalışmaları durdu. Havai fişekler ve coşkularla seçim sonuçları karşılanırken, kent meydanında durmuş olan yağma çalışmaları tarihi arka sokaklarda itina ile sürdü. Şehir koca bir şantiye alanına döndü. İş makinelerinin sebebiyet verdiği kazalarda onlarca insan öldü. Şehirde 6 Şubat sabahı başlayan güvenlik sorunu seçimden sonra kalıcı hâle geldi. Depremin en yıkıcı etkisi Hatay’da yaşandı, hâlâ da yaşanıyor.
Yaşanan felaket ardından bölge, sivil toplum kuruluşlarından tutun da ülkenin diğer şehirlerine kadar büyük bir dayanışmaya da sahne oldu… Sizce bu durumun altından başarıyla kalkıp Hatay başta olmak üzere depremi yaşayan illere yeterince faydalı olabildik mi?
Elbette çok büyük bir dayanışma gerçekleşti ve bu hâlâ devam ediyor. Bu dayanışma birçok insanın hayata tutunmasını sağladı. Tabii burada temel sorumluluk daha büyük bir organizmanın, o sorumluluğunu yerine getirmediği için bu dayanışmanın kıymeti daha iyi anlaşılıyor.
Hatay Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu olarak depremden etkilenen diğer şehirlerdeki tiyatrolarla koordinasyon sağlamak konusunda neler yapabildiniz, hâlihazırda neler yapıyorsunuz?
Depremden önce bizim diğer kurum tiyatroları ile daha iyi bir ilişkimiz vardı. Daha fazla ortak projeler üzerinde konuşabiliyorduk. Deprem sonrası maalesef bu iletişim kanallarımızı çok iyi kullandığımız söylenemez. Erdemli Belediyesi’nin deprem bölgesinde bulunan kurum tiyatrolarını davet ettiği bir platformda yaşadıklarımızı hem meslektaşlarımıza anlatma şansı bulduk hem de seyircilerimizle paylaştık. O organizasyonda yine deprem bölgelerinden Erdemli ve çevre ilçelere yerleşen geneli depremzede olan çocuklarla tanışıp onlarla hem kukla atölyesi gerçekleştirdik hem de 4 sezondur oynadığımız sevgili Gülşah Özdemir Koryürek’in yazdığı Nina’nın Rüyası adlı kukla oyunumuzu oynadık. Bu bizim için büyük bir mutluluktu. Aynı zamanda mayıs ayında yine Ankara’da Gençlik Haritası’nın gerçekleştirdiği “Somut Olmayan Kültürel Miras Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Kukla Tiyatrosu” başlıklı çalışmalarına katıldık. Bu atölyeler Nallıhan ve Aksaray’da gerçekleşti. Kukla ve geleneksel Türk tiyatrosu üzerine fikir alışverişinde bulunmak bizi mutlu etti.
Ankara ve İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde bulunan tiyatroların yardımlarına da şahit olduk. Bu süreçte sizce tiyatro bileşenlerinin rolü ne oldu? Bu bağlamda tiyatro camiasında örgütlü bir dayanışmadan söz edebilir miyiz?
Tiyatroların böyle bir felakette sorumluluk almaları çok değerli. Sadece psikososyal alanda değil insani yardım kuruluşu gibi ciddi ciddi birçok alanda çalıştı tiyatrolar. Tiyatrocular, birbirinden bağımsız birçok tiyatro örgütü arama kurtarma çalışmalarında vardı. Fakat kurum tiyatrolarının belki de politik yapısı onları seçimden sonra buradan uzaklaştırdı. Şu an birbirleriyle örgütlü bir çalışma gerçekleştiriyor olabilirler ama bu bizden biraz uzakta.
Son olarak; Hatay Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun deprem sonrasındaki faaliyetlerinden bahsedelim istiyorum. Tiyatro ve sanatın iyileştirici gücünü kullanmak biraz da olsa toparlanmanızı sağladı mı?
Şehir tiyatrosu personelini, seyircisini, sahnesini kaybetmiş bir tiyatro. Hafızasında artık böyle bir felaket var. Ve bundan sonra ürettiği her şeyde bunun izini taşıyacak. Bu da işinin zor olduğunu gösteriyor… Mart ayı gibi biz saha çalışmalarımıza başlayabildik. Önce “Bir Kova Mandal Kukla Atölyesi” sonra “Nina’nın Rüyası” adlı kukla oyunu ile konteyner kentlerde ve çadır alanlarında sahneler açıyoruz, seyirciyle buluşuyoruz. Bu sezon yeni bir çocuk oyunumuz var: “Karınca Kararınca”. Oyunun hikâyesi Ahmet Önel’e, rejisi Haluk Yüce’ye ait. Henüz bir büyük oyunu sahneleme çalışmamız yok. Bunun temel nedeni yaşadığımız felaket değil telif ücreti. Buradaki temel sorumluluk belediyeye ait. Yine de sahnelemek istediğimiz oyunların yazarlarının da gösterdikleri tavır inanın çok üzücü. Sezona repertuvarımızdaki oyunlardan biri olan “Kadın İstasyonu” ile devam etmek gibi bir planımız var. Fakat buradaki her şey o kadar hızlı değişiyor ki takip etmek çok zor. Şehir tiyatrosu iyileşiyor ya da zaman geçtikçe biz öyle düşünüyoruz ama sorunları çözülmüş değil. Barınma ve temiz içme suyu en ciddi sorun. Ve kış gittikçe yaklaşıyor. Bu kadar yaşamsal sorunlar arasında sanatın iyileştirici gücü bazen geçerliliğini yitirebiliyor. Biraz zaman alacak ama her şey düzelecek, inanıyoruz.