Sıra Sende | Mikado’nun Çöpleri

Gülce Halıcı aracılığıyla

Yazara mail göndermek için tıklayın!

Ziraat Sahnesi’nde uzun zamandır sahnelenen, benim her cumartesi gitmeye niyetlenip ‘’Nasıl olsa Kızılay’da, bir gün de onu seyrederim.’’ diye düşünüp her seferinde ertelediğim “Mikado’ nun Çöpleri”ni sonunda izledim. Oyun soğuk bir kış gününde bir kadın ve erkeğin evlerine üşüyerek girmeleriyle başlıyor ve iki perde boyunca soğuğu hissettirmeye devam ediyor. Bu soğuk hem iki insanın çaresizliklerinin izi, hem de bir arada kalma gereksinimlerinin net bir yansıması. Aslında yalnızlığın insanın en derininde olduğunu, kendimize en yabancı olanın yine kendimiz olduğunu ve bir insanı tanırken asıl kendimizle tanıştığımızı göz önüne seriyor. Monolog gibi diyaloglarla dolu, günlük hayatı, kadın erkek ilişkilerini, kimliğimizi sorgulatan oldukça derinlikli bir Melih Cevdet ANDAY eseri.

Dekor ve kostümler Ankara Devlet Tiyatroları’nın müptelası herkesin tahmin edebileceği şekilde. Tüm oyun boyunca tek dekor ve aynı kostümlerle bir geceyi izliyoruz, ara ara sokaktan gelen sesleri duyuyoruz. Ses-kostüm-dekor üçlüsünde bir şeylerin yapay olduğu hissine ara sıra kapılsam da, oyuncular sahneyi o kadar iyi dolduruyorlar ve o kadar enerjikler ki onların hikâyelerine ve birlikteliklerine kapılıp hemen oyuna dönüyorum. Yalnız bu noktada belirtmem gerekir ki oyun metni oldukça güçlü ve ayrıntılı. Bu durum da, zaman zaman nerede kaldığınızı yitirmenize, anlam içinde boğulmalara sebep olabiliyor. Tabii öte yandan, kişisel notlar almak ve oyunun sonunda oradan yenilenmiş ayrılmanın da, bana çok iyi hissettirdiğini söylemeliyim.

Ziraat Sahnesi, çok sevmeme rağmen, Ankara’da belki de en az oyun izleme fırsatına sahip olduğum yer. Küçük bir sahne olsa da, seyirciyi içine alan ve nerede oturursanız oturun oyuncularla kucaklaşabildiğiniz bir atmosfere sahip, tıpkı bu defa da olduğu gibi. Sahnede genelde tek ya da iki kişilik oyunlar sergileniyor. Fakat bu durum sizi endişelendirmesin. Çünkü oyuncuların ustalığı sayesinde, karakterlerin hayatlarında iz bırakan herkesi sahnede biraz biraz izleme fırsatı buldum ve karşılıklı oturup onlarla dertleşmiş kadar yakın hissettim.

Oyuna dair tek eleştirim Devlet Tiyatroları için. Seyircinin ayakta alkışladığı, oyuncuların ışıl ışıl parladığı böyle bir oyun için sitede yazılan tanıtım metnini oldukça yetersiz buldum. O metinleri okuyup oyun seçmeye çalışanlardan biri de ben olduğum için ‘Oyun metninde duyduğumuz birkaç yer bile tanıtıma eklense, daha çok izleyiciye ulaşılabilirmiş’ fikri oyun boyunca hep aklımdaydı. Bu arada Devlet Tiyatroları çalışanları her zamanki gibi çok kibarlardı ve biraz arkalarda kaldığım için ufak bir ricayla ön sıraya geçmeme yardımcı oldular. Genelde ön sıralarda boş yer olursa bu isteği geri çevirmiyorlar.

Bir de oldukça önemli bir uyarıda bulunmam gerekiyor: Oyun sırasında telefonla fotoğraf ya da video çekimi yapmayın. Çünkü hem yasak hem de çalışanlar sizi uyarmak durumunda kaldığı için oyuncuların da seyircilerin de dikkati çok fazla dağılıyor, ortam huzursuzlaşıyor. Yani oyun sırasında gizli gizli çekim yapmaktansa oyundan sonra oyuncuların çıkmasını bekleyip (ki zaten en fazla on beş dakika içerisinde çıkıyorlar.) onlarla hem sohbet edip hem fotoğraf çektirebilirsiniz. Emin olun böylece herkes kendini daha iyi hissedecek.

Son olarak, siz de hem biraz gülüp eğlenmek hem de hayatınızı, sistem içerisindeki deviniminizi yeni baştan sorgulamak isterseniz umudu ve hüznü içinde saklı tutan ‘’Mikado’nun Çöpleri’’ni izlemelisiniz. Ha Mikado bu oyunun neresinde derseniz; hepimizin hayatı diğer çubukları sarsmadan kendimizce en değerli bulduğumuz şeylere erişmekle geçmiyor mu?