Dijital ve Tiyatro

Melikşah Göher aracılığıyla

Yazara mail göndermek için tıklayın!

Düşünselin içinden sahneye, hareketin ve devinimin içinden hayata yansıyan tiyatro, Covid-19 süreciyle modern tarihinin belki de en zor dönemini geçirmişti. Bir salgın trafiği içinde yaşam, mutlak bir istenç olarak başta sanat olmak üzere birçok noktada katılaşmış, teşvik edici ve harekete geçirici öznenin ne olabileceğini tekrar düşündürmüştü.

Kimi söylemler bu sürecin rasyonel ve kalıcı olduğunu iddia ederken kimi söylemlerse radikal bir biçimde şekil verici tutumlara karşı toplumsal uyanışın bir sembolü olduğu yönündeydi. Durumun ehemmiyeti, dönemsel krizlerini içinde saklı tutan yirmi birinci yüzyıl insanının etrafında olup bitenlere karşı hissettiği “çözümsüzlüğün” kaygısında saklıydı. Sanatın ve doğrudan edebiyatın daha önce birçok kez denediği “kıyamet” kurgusu artık havada iyice solunur olmuştu.

Birbiri ardına gelen ve her geçen gün giderek katlanan sağlık politikasının kısıtlayıcı gündelik kararları, adını duyar duymaz tüyleri diken diken eden karantina uygulamasını yürürlüğe getirmiş ve tüm insanlık akışın içinden aniden koparılmıştı. Elbette toplum sağlığına yönelik yararını tartışmaya açmadığım bu durumu aktarmamın sebebi, akıştan bir anda koparılan insanın yaşadığı tedirgin edici ve tekinsiz olan yalnızlığıydı. Bir mekânın içinde, belirsiz bir süre kalma hâli, insanı doğrudan sarsan bir bilinmezliğin içine adeta hapsetmişti.

Bunun sonucunda rutinlerin kökten değiştiği, yeni alışkanlıklar için fırsatlar yaratıldığı karantina hâli, başta belirttiğim gibi hareketin ve devinimin içinden hayata yansıyan tiyatro için bir kilometre taşıydı. Bu zamana kadar seyir hâlinin neler olabileceği üzerine deneysel oyunların yaratıldığı tiyatro pratiği, döneminin yeni çocuğu “dijital” ve “yapay zeka” ile doğrudan temas edebileceği ve özgünlüğünü tartışabileceği bir fırsat yakalamıştı. Bir oyunu izlemek “o ana ait unsurların hepsiyle” doğrudan temas hâlinde olmanın deneyimiyse, karantina süreci tüm bu kalıpları yıkarak başta mekân olmak üzere, seyir ilişkisinde yakalanan “an” kavramını deyim yerindeyse manipüle etmişti. Durum, bir bakış olarak sahne ve üstündeki devinim değil, önceden kayıt altına alınmış ve/veya kurgulanmış bir oyunun tam provasını izlemekti. Demek istediğim artık karşımızda süreç içinde gelişen, kontrolün, şansın ve doğaçlamanın bol yaşandığı birebir ilişkiden oldukça farklı bir format vardı.

Buradan yola çıkarak özellikle sinemanın egemenliğinde olan ekran, kamera ve açı gibi kavramlar bir şekilde tiyatronun da bu formata göre şekillenebilme ihtimalini zorunlu olarak akla getirdi. Karantinanın bir nebze rahatladığı dönemde, özelikle sosyal medyaya “ev tiyatrosu” ya da “dijital tiyatro” gibi içerikler kazandırılmış, özlemini duyduğumuz “tiyatro oyunu izleme” isteğimize su serpmişti. Peki, o içeriklere ne oldu?

Pratiğinin oldukça önemli olduğunu düşündüğüm bu format yani tiyatro içeriğinin sinematik çekimi -aynı tadı verip vermeyeceği tartışması bir yana- bu zamana kadar tiyatro ile ilişkisi kurulan tüm kanonlara karşı bir değişim talebindeydi. Demek istediğim postmodern havayı adeta içine çeken ve kavramsal olarak stereotiplerden uzaklaşabilecek başka ihtimallerin de olabileceğini gösteren, teşvik edici bir deneyim yaratıldı. Kısaca sinemanın ön kabulüne ters düşen bir içerik yaratılmış oldu. İzlenen çıktının bir film değil de tiyatro eseri olduğunun bilinmesi, akılda filizlenen izleme hâlini kırarak içeriğe daha farklı bir göz ve yorumla yaklaşma imkânı sağladı. Artık temas edilen şey metne bağlı olan ya da olmayan bir tiyatral kurgunun temaşasıydı.

Akla gelebilecek bir yaklaşım da hâlihazırda denenen “uyarlama oyunların” varlığı ve bu denemelerin bir şekilde tiyatronun içinden çıktığı ve aktarıldığı olabilir. Fakat burada temas etmek ve üstünü çizmek istediğim nokta bir üretim hâli olarak tiyatroya ait bir metnin sinematik bir şekilde kayda alınmasıdır. Sinemadaki mekân anlayışından farklı, sahne fikrinin bulunmasıdır. Elbette zamanın kurgusuz akışıdır.

Tüm bu yaklaşımların ışığında temas etmek istediğim noktayı toparlarsam, karantina sürecinin kısıtlayıcı ve yalnızlaştırıcı biçiminden tiyatro için yeni alternatifin yaratılması ve uzun zamandır gündemi meşgul eden “Dijitale tiyatro içeriği nasıl yapılır?” sorusuna verilen pratik cevap, işin daha yeni başladığını gösterse de çok yakın bir gelecekte dijitale de entegre olan bir tiyatronun varlığı oldukça görünür ve kurumsal olarak incelenir olacaktır. Çağın ruhu temas ettiği ve kapsadığı tümü elbette etkileyip dönüştürecektir.