“Öz Savunma Haktır” – Sezen Keser’le “Dansöz” Oyunu Özelinde Bir Söyleşi

Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinde bir odak noktasıdır. Biz de bugün özelinde “Dansöz” oyununda Meryem’e hayat veren Sezen Keser’le konuştuk.

– Sezen Hanım merhaba, sorularıma geçmeden önce, röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim…

– Ben teşekkür ederim Dilancığım. (:

Oyuna hazırlık sürecinizde Sezen olarak karakterlere kendinizden neler kattığınızı sormak isterim; seyirci karakterlerinizde sizden bir şey bulabilir mi?

Oyunculara çok sık soruluyor bu soru. Şüphesiz her oynadığım karakter benim ama yine şüphesiz sürecin sonunda ben değilim. Ya da niyetlendiğim şey bu. Bir oyuncu olarak yeni birini tanıyorum gibi geliyor bana, yeni birini oynamak üzere çalışmaya başladığımda. Kâğıt üstünde okuduğumda ilk gözüme çarpan, hikâyesini şekillendiren tutumlarını/duygularını algılıyorum. Şöyle bir merhaba deyip, tokalaşmış kadar tanış oluyorum. Sonra daha yakından tanımak için düşünmeye başlıyorum. İlk gözüme çarpan tutumları/duyguları nerelerden kökenleniyor; hangi yaşadığı onu böyle yapmaya itti; neden bu duruma böyle yaklaşıyor vb.  Sonra bir oyunu şekillendirmek üzere sürekli provalar yapıp, tekrar tekrar üstüne düşünerek çalıştıkça benim zihnimden, algımdan, kavrayışımdan dökülen şekilde ete kemiğe bürünüyor karakter. Prova süreci çok yoğun bir süreç zaten. Biraz romantik bir benzetme belki ama bir şeye baktığımda onun gözünden bakıyorum artık sürecin sonunda. Oyuncu Sezen’in zihninde tasarlandığı ve onun teknik donanımının sınırlarını zorlayarak ete kemiğe büründüğü için tabii ki benim o karakter ama aynı zamanda o başka biri.

Biraz önceki soru paralelinde oynadığınız karakterin de size kattıklarını, sizde gerçekleşen değişimleri ve dönüşümleri duymak isterim doğrusu…

Çok şanslıyım ki hep bana güç veren kadın karakterleri oynuyorum. Ama onayladığım, sevdiğim karakterleri oynamam demek kolayca yapıyorum demek değil tabii. Çok zorlandım Dansöz için dans çalışırken ama şimdi dans etmek benim için çok önemli. Meryem bana oryantali hediye etti gibi hissediyorum mesela. Bir karakteri anlamaya çalışırken oyuncu olarak sen de duyguların/tutumların üzerine düşünüyorsun kaçınılmaz olarak, sorguluyorsun. Kızabilirsin de ona neden böyle diye. Ama hepsi senin zihninde olup bitiyor. Karakter ve davranışları üzerine düşünmek oyuncuyu da etkileyen bir şey tabii ki. Bu sebeple de bir oyuncunun iyi/kötü değil de anlayışsız olması bana çok garip gelir.

Bir ekip işinin yansıması olan tiyatroda oyuncu-yönetmen bağlamındaki ideal ilişki konusunda neler söylemek istersiniz?

Yönetmen sürece biraz önde başlıyor sanki. Kafasında bir tasarım var. Oyuncu önce bu tasarımı anlayıp, ona göre şekillendirmeye başlıyor tasarımını. Aslında hayal ortaklığı gibi. Oyuncu bir süre sonra karakter hakkında daha çok konuşabiliyor yönetmenden. Sonraysa hedef ortaklığına dönüyor ilişki. Varılmak istenen bir nokta var, o yolda yönetmenin ve oyuncunun işi artık farklı ama uyumlu olmak zorundalar. Oyuncu günbegün karakteri şekillendirirken yönetmen de hem iyi bir gözlemci hem de iyi bir hedef hatırlatıcı olmalı.

Türkiye’de kadın oyuncu olmak ve bu alanda varlığınızı kanıtlamak sürecinde neler yaşıyorsunuz?

Zorluklar da yaşıyorum, güzellikler de. Böyle bir ülkede bu mesleği yapıyor olmanın en büyük zorluğu ve aynı zamanda güzelliği beni bu kadar inatçı biri hâline getirmesi sanırım. İdeallerin yaşanmasını bırak yaşanabileceğine inancın bile kalmadığı zamanlar yaşıyoruz sık sık. Felaketler, adaletsizlikler de bu inancı güçlendirmeye yetecek kadar çok oluyor. Yapmak istediğin işi, doğru olduğunu düşündüğün şekilde yapmakta inat etmekten başka şansım yok gibi hissediyorum.

Meryem’e bürünmek, derdiyle dertlenmek, onun için sahneye hazırlanmak sizde nasıl bir yaşanmışlık hissi bırakıyor?

Temsil günleri benim için hem çok gergin hem de çok mutlu olduğum günler. Sahneye hazırlık gergin tabii ki ama temsil sonrasında -hele ki oyun da istediğimiz gibi gitmişse- çok hafiflemiş ve enerjik hissediyorum kendimi. Yaklaşık bir saat süreyle Sezen diye birinin olmaması, Meryem’in adımlarıyla yürümek -şimdi bunları düşünürken bile- harika bir şey. Anlattığım hikâye sert bir hikâye, birçok acısından bahsediyor Meryem. Ama dediğiniz gibi onun derdiyle dertlenmek ve hikâyesini anlatmak Meryem için güzel bir şey yapmışım gibi hissettiriyor. Kendimi oyun sonrasında hem hafif hem de enerjik hissetmem de bundandır belki…

Peki, oyuncu bedeni kadar mı gösterebilir kendini? Siz bedeninizin sınırlarını ne kadar zorladınız bu oyun özelinde?

Her karakterin oyuncunun bedeninden talep ettiği şey farklı tabii. Oyuncunun önce bedenini tanıması ve gerekiyorsa sınırlarını zorlaması gerekiyor. Ben Dansöz özelinde bu sınırı epey zorladığımı söyleyebilirim. Bir dansçı bedeni ve o bedenin dansını görmemiz gerekiyordu. Sadece konservatuvarda dans dersi almış bir oyuncu olarak epey zorladım o sınırları.

***

“Yapmak istediğin işi, doğru olduğunu düşündüğün şekilde yapmakta inat etmekten başka şansım yok gibi hissediyorum.”

-Sezen Keser-

***

Bir de bedenimi Meryem’e emanet etmem gerekiyordu tabii ve Meryem de “Bakın!” diye isyan eden bir karakter, üstelik bunu bedeni/dansı üzerinden yapıyor. Provanın ilk günlerinde çok da dik, göğsüm dışarıda durmadığımı fark etmiştim şaşırarak. Birçok kadında da bunu gözlemledim sonra. Bunun bilinçli olmakla da ilgisi yok sanırım. Bedenimize işlenmiş, öğrendiğimizin farkında bile olmadan öğrenip önlem aldığımız bir şey gibi…

Özellikle kadınlara dayatılan estetik normlar bir oyuncu olarak oyun alanınızı daraltıyor mu? Örneğin bedeninizi belli ölçülerde tutma kaygısı yaşıyor musunuz diye merak ediyorum…

Dansöz özelinde bedenimi belli ölçülerde tutma kaygısı yaşıyorum. Ama bu ölçüyü dayatılan estetik normlar değil de oyunun isterleri belirliyor. Kondisyonum yüksek, bedenim esnek olmalı bu oyunu oynamaya devam ettiğim sürece. Bir oyuncunun bedenine özenli davranması gerektiğini de düşünüyorum. Ezcümle tiyatro oyunculuğunu konuşursak bu normlar beni performans kaygısı dışında etkilemiyor, oyun alanımı daraltmıyor.

Şunu öğrenmek istiyorum, Meryem’in hikâyesini anlatırken topluma karşı nasıl bir sorumluluk duygusu hissediyorsunuz?

Sorumluluğu Meryem’e ve benzer şeyler yaşamış insanlara/canlılara karşı hissediyorum aslında. Bu hikâyelerin anlatılması gerekiyor ama hikâyesini anlattıklarımızın haysiyetine sahip çıkarak. Böyle bakınca toplumdan biri olarak inandığım işi, olması gerektiğine inandığım şekliyle yapıyorum. Bir oyuncu olarak bunu yapabilirim sanırım…

Sizce oyuncular toplumsal olaylar karşısında reaksiyon göstermeli mi, var mı böyle bir vazifeleri?

Buna tüm oyuncuları katarak evet veya hayır diyemem elbette. Herhangi bir gruba böyle bir vazifeyi atayabilir miyiz, emin değilim. Kendi adıma reaksiyon gösterip göstermemeyi değil de fikirsizliği/umursamazlığı anlayamadığımı söyleyebilirim. 2023 Türkiye’sinde yaşar, sanatın bir alanında üretim yaparken her şey normalmiş gibi davranmak ya da olan biten hakkında hiç fikir sahibi olmamak gerçekten anlayamadığım ölçüde tuhaf benim için.

Son olarak; röportajımız 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yayımlanacak, bu günün özelinde tiyatromuzda son yıllarda kadın hikâyelerine ağırlık verilmesiyle ilgili neler söylemek istersiniz? “Dansöz” sizce bu konuda nerede duruyor ve bize ne söylüyor?

Kadın hikâyelerine ağırlık veriliyor olması çok umut verici bence. Bu durumu kadın mücadelesinden de ayrı tutamayız. Mücadelenin hem sonucu hem de sebebi desek yanlış olmaz sanıyorum. Şu an bu mücadelenin çok önemli bir ses olduğuna ve gün gün büyüdüğüne inanıyorum.

Dansöz bir kadının hikâyesini anlattığı için birçok şey söylüyor tabii bakışla, bedenle, şiddetle vs ilgili. Ama birini seç deseler, bir slogan gibi şunu seçerim: Öz savunma haktır.