yüz yıllık “SÖZ”, Biz Sözümüzü Tuttuk!

“Söylenecek çok şey var, anlatılacak çok şey… Ama bu duyguların tarifi yok.” yazmıştım performanstan bir gün sonra sosyal medyada yayınladığım gönderime. İlk cümlelerime nasıl başlasam diye düşünürken en iyisi şu anki ruh hâlimi anlatmanın size de daha fazla okuma zevki vereceği kanaatindeyim.

Acaba biraz daha beklesem mi yoksa sıcağı sıcağına yazsam mı karmaşasındayken performanstan 2 gün sonra yazmaya karar verdim bu yazıyı. Çünkü yaşadığımız o güzel şeyleri sindirmeye ihtiyacım vardı. Güzel diyorum ama keşke güzelden daha güzel bir kelime olsa da onu kullansam. Yaşadığımız kolektif mutluluğun verdiği gözyaşlarıyla performansa giriş yapıyorum.

yüz yıllık SÖZ performansı, Cumhuriyet döneminde yazılmış romanlardan seçilen 100 romanın, Türkiye’nin tüm tiyatro okulları ve konservatuvarlarından davet edilen 100 öğrenci tarafından bir gün içinde, tek bir solukta okunması için tasarlandı.

Performans, alternatif mekânda, şehrin ötesinde, ormanın uçsuz zamanında bir ses kubbesi oluşturmak için sanatçıların kondisyon ve direnciyle tamamlanacak.

Arzumuz, cumhuriyetin yüzüncü yılını tamamlarken, sanatçıların gözünden, geçmiş yüz yılın tarihine, yaşam tarzına bakarak 100 yazarın romanını, 100 genç tiyatro öğrencisinin canlı okuma performansıyla gençliğe, doğaya, zamana, geleceğe aktarmak ve emanet etmek…” yazıyor bize ve seyircilere hediye edilen broşür yazısında.

Nilüfer Belediyesi Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun ev sahipliğinde Balat Atatürk Ormanı, Ormandaki Kulübe’de gerçekleşen performansın tasarlayan ve yöneteni Murat Daltaban, mekân tasarımını yapan sevgili okuldaşım Burak Etöz, ışık tasarımını yapan Cem Yılmazer ve performans sanatçıları 100 tiyatro öğrencisi.

Her şey performans için Türkiye’nin her yerindeki tiyatro okullarından 100 tiyatro öğrencisi seçilecek çağrısıyla başladı. Başvurduktan sonra sayısını hatırlamadığım çok tatlı telefon görüşmeleri gerçekleştirdik NKT oyuncularıyla. Ve seçildim. Sonra çok heyecanlı çevrim içi toplantılar yaptık. Herkes ne yaşayacağını bilmeden birbirine kavuşmayı bekliyordu. Başvurusu kabul edilen öğrencilerin ulaşım, yemek ve konaklaması Nilüfer Belediyesi tarafından sağlanacaktı.

10 Kasım günü tüm öğrenciler Bursa’ya gittik. O kadar güzel karşılandık ki… Yaratıcı ekibin bu performans için öncesinde yaptığı tüm toplantıların yorgunluğu gözlerine heyecan ve tatlı bir tebessümle yansıyordu. 11 farklı ilden, 24 tiyatro okulundan aynı heyecan için kalpleri atan 100 öğrenci de artık buluşmuştu. Ertesi gün tarihî Misi Köyü’ne bir gezi yaptık. Müzik Enstrümanları Müzesi, Fotoğraf Müzesi, Edebiyat Müzesi gibi birçok yeri gezdik. Öğleden sonra Balat Atatürk Ormanı’na doğru yola çıktık ve Ormandaki Kulübe’ye vardık. Alkışlarla karşılandıktan sonra bir yandan yağmur yağarken bir yandan da bir ses kubbesi oluşturmayı hayal ettiğimiz performansın provasına başladık. Ekip liderlerimiz, gençlik ekibi, roman tabelaları, yağmurluklar, battaniyeler, galoşlar, çamur ve acaba yarın da yağmur yağacak mı endişesi… Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in gelip bize şans dilemesiyle provamızı bitirdik ve tekrar otele döndük.

12 Kasım performans günü hava çok iyiydi. Cumhuriyetimizin 100. yılında seyirciler hazır, yaratıcı ekip hazır, teknik ekip hazır, muhteşem joker ekibimiz hazır ve performans sanatçıları hazır. Açılış seremonisi başladı… Romanları okunacak çok değerli yazarlar gelmişti. Özen Yula, Hakan Günday, tiyatro eleştirmeni Erdoğan Mitrani ve bize eşlik edecek sevgili katılımcılarımız. Genel Sanat Yönetmeni Murat Daltaban hocamızın “Yağıştan korkmayın, yağış gelip geçiyor, hayattaki gibi. Çok fazla takılmayın, yürüyün gitsin.” sözleriyle kitaplarımızı açtık ve dong sesinin gelmesiyle yüz yıllık bir performans, mücadelemiz başladı. Tarihe not düşüreceğimiz ses kubbesi oluşmuştu. Zaman zaman bizi dinleyen katılımcılara devrettik kitaplarımızı, kimi yaşlı kimi çocuk. Zaman zaman ise molaya çıkmak için joker ekibimizdeki okuyucular aldı romanlarımızı. Okuduğumuz romanlar bize ait oldu, bizse romanlara… Sayfalara notlar düştük, çizimler yaptık, gözyaşlarımız damladı, sinirlendiğimizde karaladık. Okunması biten ilk kitap Nazım Hikmet Ran’ın Kuvayi Milliye Destanı oldu. Dong sesinde durduk, alkışladık ve tekrar dong sesiyle tüm okuyucular sözlerine geri döndü. Hava karardı ve soğudu. Ama mücadelemiz hep aydınlık ve sıcaktı. Saat ilerliyor, yavaş yavaş sonlara yaklaşıyorduk. Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk kitabındaki Gençliğe Hitabesini hep bir ağızdan okuduk. Okumasını bitiren performansçılar okumaya devam edenlere destek oluyordu. Her biten romanda gözlerimiz doluyor, arkadaşlarımızı yürekten alkışlıyorduk. 10 saati aşmış performansın son biten romanı adeta performansımıza bir göz kırpış gibi Ayşe Kulin’in Veda kitabı oldu. O kadar saat çıkan sesimizin kısılması gerekirken tam tersine yüksek bir enerji ve büyük bir coşkuyla haykırıyorduk. Hepimizin son sözleri tiyatro tarihimizin meşhur tiradı Haldun Taner’in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı oyunundan Tomas Fasulyeciyan’ın “Zaten aktör dediğin nedir ki…” replikleri oldu. Biz sözümüzü tuttuk!

Şimdi sıra en duygusal yere geldi. Bir ekibin bu kadar kısa sürede bu kadar hızlı bir şekilde bu kadar iyi kimyası tutabilir mi… Demek ki kalplerimiz bir atınca tutuyormuş. 100 öğrenci adına konuşabilirim ki herkese ama herkese çok teşekkür ederiz. Bizim sağlımızı düşünen Murat Daltaban Hoca’dan Özlem Daltaban Hoca’ya, NKT oyuncularından gençlik ekibine, yemeyip bize yediren sevgili Ada Göktepe’ye, tüm yaratıcı ekibe, teknik ekibe, kuliste bize sağlıklı yiyeceklerle enerji veren çalışanlara, temizlik görevlilerine, servis şoförlerine, gezi rehberlerine, otel çalışanlarına, seyircilerimize, herkese çok teşekkür ederiz. Bu kadar iyi düşünülen, iyi hazırlanılan bir organizasyonu bir daha nerede görürüz bilmiyoruz. Ama tüm kurum tiyatrolarına örnek teşkil etmesini dileriz. Her şey için gerçekten çok teşekkür ederiz!

Gözyaşlarımı tutarak yazdığım yazımı okuduğum romanın o heyecan verici son sözleriyle bitirmek isterim.

Kalabalık ise, ne görebilirse kâr saydığından, soluğunu tutmuş pürdikkat seyrediyor. Soluğumu tutup pürdikkat seyrediyorum.” (Elif Şafak – Mahrem | Doğan Kitap)

14.11.2023

Yazan: Tarık Dalkılıç

Fotoğraf: Muammer Başar