Royal Court Tiyatrosu & Oyun Yazarlığı: Leo Butler

Royal Court bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ve adanmışlıkla yeni yazarlar için hep bir alan yaratmış ve 60 yılı aşkın süredir çığır açan oyunların prömiyerini yapmakla kalmayıp seçkin oyun yazarlarının kariyerlerine katkıda bulunmuştur.

Oyun yazarlığıyla ilgili bu seride, Royal Court bünyesinde Oyun Yazarlığı Atölyesinde yer almış ya da atölye yönetmiş oyun yazarlarının yazma temrinlerine yer verilecektir. Bu yazarlar Emma Dennis-Edwards, Miriam Battye, Leo Butler, Jasmine Lee-Jones, Rachel De-lahay, Sabrina Mahfouz, Somalia Seaton, Stef Smith ve Rory Mullarkey gibi isimlerden oluşuyor. Yararlı olması dileğiyle.

LEO BUTLER VE YAZMA TEMRİNİ

Leo Butler,  2000 yılında Royal Court bünyesinde sahnelenen ilk oyunu Made of Stone’dan bu yana oyun yazarlığı yapmaktadır. Yazmış olduğu diğer oyunlar şunlardır: Redundant, Lucky Dog, All You Need is LSD, I’ll be the Devil, ve Boy. Kendisi aynı zamanda 2006 – 2014 yıllar arasında Royal Court Yazarlar Programı kapsamında eğitmenlik yapmıştır.

Geçtiğimiz Eylül’den bu yana harika bir grupla çalışıyorum. Biz, ülkedeki en heyecan verici yazarları bir araya getiren uzun vadeli çalışma planı olan bir grubuz. Gruptaki çoğu kişinin oyunları sahnelenmiş olsa da hâlâ kariyerlerinin başındalar. Amacımız; bu yazarların yepyeni bir oyun fikrinden başlayıp, sayısız kabataslaktan sonra ilk taslağa, başarısız denemelere, aydınlanma ve kriz anlarına tanıklık edip yazım süreçlerinde onları desteklemek. Bu süreçte benim zevk duyduğum şeylerden bir tanesi, haftalar ve aylar geçtikçe grubun kendi içinde bir bağ kurup kendi destek ağını yaratması. Yazmak bazen yalnız devam eden bir süreç; hem psikolojik hem de işin pratiğe dair tuzaklarla dolu olduğu bu süreçte kendinden başka sana yol gösteren biri olmuyor. En çok ihtiyaç duyduğun anlarda sana tavsiye verecek, kaynak paylaşacak ya da içini rahatlatabilecek bir yazarlar grubunun olması gerçekten büyük bir hediye.

Yazarlarla buluşmalarımda samimiyet konusunda onları cesaretlendirmeye çalışırım. “Başarısız olma” ya da “zırva şeyler yazma hakları” olduklarını söylerim. Yazarların metinleri çok eğreti ya da şekillenmemiş olsa bile onlardan yazdıklarını okumalarını ve paylaşmalarını isterim. Bazen ne yazdığını henüz keşfetmemiş olabilirsin, bazen birden fazla oyun bile yazıyor olabilirsin ve yazarlarla buluşmalarımda uyguladığım şöyle bir kural vardır: Herhangi sahne ya da diyalog odanın dışına çıkmaz. Herkes saçmalayabilir. Kayda değer bir şey ortaya koyabilmek bazen sayfalarca saçma diyalog yazdıktan sonra olabiliyor. Grup lideri olarak -öğretmen değilim– görüşmelere gelirken tam anlamıyla bitmemiş, eksik bir metnimi getiririm. Aslında; yazarların getirdiği, sundukları hiçbir şey öyle saçma sapan metinler olmuyor. Henüz bitmemiş olabiliyor ama kesinlikle kötü metinler olmuyor.

Buluşmaların uygulamalı olmasını seviyorum. Mesela sesli bir şekilde yeni bir diyalog okumak, sorguya çekilmek, yazmış olduğun oyunun kutu modelini yapmak, henüz yazılmamış sahnelerin doğaçlamasını yapmak (yazarlar düşündüğünüzden daha yetenekli oyuncular olabiliyorlar) bazen de fiilen yazmak (ki bu yazarların fiilen yazdıkları tek zaman dilimi oluyor).

Gruptaki yazarları seviyorum. Çok zeki ve yetenekliler. Hepsinin sahneye koymak istediği eşsiz, dâhice ve kışkırtıcı fikirleri var. Tiyatronun bir ifade biçimi, bir sanat, değişimi getiren bir yol olduğunu derinden hissediyorlar. Bana ilham veriyorlar ve biliyorum ki yazdıklarıyla aklımızı başımızdan alıp, geleceğin yeni yazınını şekillendirecekler.

Kapanmadan dolayı onlarla yüz yüze buluşamamak çok üzücü. Fakat yine de her hafta Zoom’da toplanıyoruz. Küçük teknik problemleri atlattıktan ve herkesin oturma odasını görmenin verdiği heyecandan sonra yaşadığımız krizi ele alabildik ve yazdıklarımızı paylaşmaya ve birbirimize yardım edip tekrar ilerlemeye başladık.

Yazma Temrini

Sahne yazımına dair yazarlar grubuyla şöyle bir şey paylaşabilirim:

Dünyayı ne kadar değiştirmek istediğinin ya da düşüncenin ne derece önemli ya da cesur olduğunun bir önemi yok. Eğer karakterler ve ilişkilerin oluşturduğu bir sahne diyaloğunun nasıl çalıştığını çözemezsen, zorlanacaksın demektir. Burada her oyun karakterler ve ilişkilerle ilgili olmak zorunda demiyorum. Dünyada da zaten milyonlarca farklı biçim ve üslup bulunmuyor. Fakat aynı zamanda nasıl düz duracağını bilmeden de Kung Fu ustası olamazsın.

İki karakterle başlayın.

Eğer iki karakter birbirini tanıyorsa (çok az bile olsa) bu demektir ki yararlanabileceğin bir geçmişleri de vardır. Bu karakterlerin birbirleriyle ilgili zaten beklentileri, gerçekleşmeyecek beklentileri, arzuları, korkuları vb. şeyleri vardır. (Karakterleriniz birbirlerine yabancıysa, her şey sürpriz bir hâl alır ve bu da oyunun birden çok sıkıcı bir hâl almasına zemin yaratabilir)

Bunun sıkıcı/geleneksel, fasa fiso olduğunu biliyorum fakat sahnedeki karakterler birbirlerinden ya bir şey almaya ya da birbirlerine bir şey yapmaya çalışıyordur. Eğer karakterlerinden biri sahneye böyle bir motivasyonla girerse diyaloğun daha iyi bir hâl alacaktır.

İlk sahnen için bir motivasyon bulabilmek için mesela özel bir gün yarat. Mesela bir iş görüşmesi, doğum günü, ilk randevu ya da ikinci randevu, yeniden bir araya gelme, balayı, ayrılık, yeni bir çift ayakkabı almak, bir terörist toplantısı, bir ebeveyn ile öğretmen buluşması, arkadaşlar arasında bir kavga ya da oynaşma. İSTEDİĞİN HERHANGİ BİR ŞEY. Sahnenin canlanabilmesi için sahneye bir sebep verin. King Lear gibi bir şey olmasına gerek yok. Küçük ve görünürde önemsiz bir şeyle ilgili olabilir.

Yazdığınız şey oyun olduğu için bu özel günle ilgili olarak sorun ne olabilir? Sorunun ne olduğunu belirleyin. Karakterlerin canını sıkan ne? Giydikleri elbiseyi sevmedikleri için yalnızca birazcık mı canları sıkkın? Canları sıkkın ya da mutsuzlar ama niye olduğunu bilmiyorlar mı? Az önce bir köpek öldürdükleri için mi canları sıkkın / tedirginler? Başkalarına âşık oldukları için mi canları sıkkın? Hayatlarının en güzel gecesini geçirmek istiyorlar ama arkadaşları geç geldiği için mi canları sıkkın? Sevgilisi onu dinlemediği için mi canı sıkkın? Suçlu ya da kızgın oldukları için mi canları sıkkın? İSTEDİĞİNİZ HERHANGİ BİR ŞEY. Sahnenin ayaklanabilmesi için sahneye biraz kaygı yükleyin.

Yanlış bir şey yapıp bunu bir şekilde iki karakterin buluşmasına bağlayın. Direkt olmak zorunda değil ama olabilir de.

Sahnenin nerede geçeceğini belirleyin. Kendi tecrübeme göre; mahrem mekânlar daha fazla özgürlük tanır (birinin kişisel alanı) ama umuma açık yerler (iş yerleri, barlar vs.) de eğlenceli olabilir. Tamamen neyi HAYAL ETtiğine ve nasıl bir hız ya da enerji istediğine bağlı.

Bırakın kendinizi ve yazın. Bırakın eğreti olsun. Seyrettiğiniz ya da okuduğunuz her sahne zaten sayısız tekrar yazım ve provadan geçecek.

Kaynak:

https://royalcourttheatre.com/playwriting/writing-exercises/leobutlersexercise/

Çevirmen: Engin Sefer Dülger