OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Apolitik Bir Küfeci’nin Medeni Ölüleştirilmesi

Uzun zamandır övgülerini duyduğum ve izleyen herkes tarafından “İzlemesen çok şey kaçırırsın.” denen Küfeci oyununu Farabi Sahnesi’nde izleyebildim. Ve izledikten sonra anlatılanların, övgülerin çok eksik kaldığını gördüm. Bu yazının da bu konuda birçok eksiği barındıracağına dair sizi temin edebilirim.

Hasan Özyürek’in yazdığı ve tek kişilik performansla sahneye koyduğu oyunda bir Küfeci’nin başından geçen olayları ve “bir yıldız gibi” kayan hayatına dair “anları” gördük.

Şahap, tüm dünyaya karşı annesi ve küfesini saymazsak bir başına. Kentin dik yokuşlarından, köşe başı meyhanelere kadar sırtında küfesiyle hayatı arşınlayan Şahap’ın dünyası oldukça gündelik dertlerle doludur.

Kimi zaman pazardan dönenlerin eşyalarını, kimi zaman sarhoş olup evine gidemeyecek derecede “küfelik” olanları taşır sırtında…

Geçim derdine bile kendince çözümleri, çabaları vardır, aşk hariç. Bir kadını sever, hafta sonu kurs çıkışlarında yolunu gözler, söylediklerine karşı ondan gelen “İlahi Şahap” sözü bile ömrüne ömür katmaya yeter ama ötesi yoktur. “Belki bir gün…” hissidir daha çok ona dair aşkı. Küfesine de aynı ismi verir. Küfesini, sevdiğinin ismiyle sever.

Şahap, “akıp giden yıldız” demek. Şahap öfkelense de bunu öğrendiği anı hiç unutmuyor. Çok sevdiği müşterilerinden olan bir öğretmenden öğreniyor bunu. “Ne alakası var?” diyor, itiraz etmeye çalışıyor ama bir kurs çıkışı sevdiği kadına bu bilgiyi veriyor. “İlahi Şahap…”

Şahap kendi dertleriyle uğraşırken, kentten kente sürgün edilmiş bu öğretmene daha yakından temas etmesiyle değişiyor her şey. Bir gece çok sevdiği bu öğretmenle içtiği kahve, öğretmenin “İstediğini al!” diyerek açtığı kütüphanesi Şahap’ın hayatını değiştiriyor.

Kitap yüzünden hapse giren Şahap’ın hayatı beklenmedik acı hatıralara sahne oluyor.

“Burada yaşadıklarımı unutmak istedim ama hiç birini unutmadım.” diyor Şahap.

Unutulmaz hadiselerden sonra devlet ona elbette bir “pardon” borçlu ve devlet “pardon” demekten hiç gocunmuyor. Şahap’a da diyor.

Çıktığında Şahap yarım bıraktığı, eksik kaldığı her şeyi tamamlamak istiyor. Önce kahveye gidiyor. Yancıların bir numarası Şahap’a masa gösterilmiyor. Kahve sahibi de kıyamıyor ama “Şahap sen eve git.” diyor. Şahap’ın yüzüne bakmaktan imtina ettiği “hırlı-hırsız” kim varsa ondan yüz çeviriyor. En çok da işleri bozuluyor. Artık siyasi bir mahkum olan Şahap’a iş verilmemeye başlanıyor.

Sırtındaki küfesi hariç etrafında hiçbir şeyi kalmayan Şahap, mort civile yani medeni ölüye dönüşüyor.

Apolitik ve dünyadan olabildiğince “bihaber” Şahap’tan, politik bir unsura dönüşerek medeni ölü yaratan sistem eleştirisini birçok filmde gördük, birçok kitapta okuduk. Hatta tiyatroda da benzeri şeyler sahnelendi. Ancak böylesine bilindik bir öyküyü böylesine artık siyaseten klişeye dönmüş sahne dışı figür denebilecek “darbe dönemi” kaosunu tek kişilik oyunda böylesine güçlü vermek çok daha büyük bir iş.

Şahap’ın izleyici ile göz temasını da fiziksel teması da esirgemediği oyundan kopmak, bir an dalmak bile mümkün değil.

Hasan Özyürek’in güçlü oyunculuğu ve metniyle harika bir oyun izleyenleri bekliyor.

Yazar: Hakan Karakoca